İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ayşe Arman'a konuştu. Hürriyet gazetesinden bir süre önce ayrılan ve artık kişisel web sitesinde röportajlarını yayımlayacağını duyuran Ayşe Arman, ilk röportajını İmamoğlu ile gerçekleştirdi.

Ayşe Arman İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile yaptığı röportajı kişisel internet sitesinden yayınladı.

İŞTE AYŞE ARMAN'IN LONDRA'DA EKREM iMAMOĞLU İLE YAPTIĞI O RÖPORTAJ:

Saklayacak, sakınacak değiliz! Ben bir Cumhuriyet erkeğiyim… Eşim de bir Cumhuriyet kadını…
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Londra’ya geldi, gökte aradığımı yerde buldum! Koştur koştur önce Türk mahallesindeki (Woodgreen) konuşmasını izledim. Bayraklara karşılandı. O ise mütevazı ve samimiydi. İyi de bir konuşmacı, ayakta alkışlandı. Sonra ertesi günü Rüya Restoran’da buluştuk ve ona pek çok soru sordum. Hepsini bir günde verirsem, sizi bayarım. Bugün, “İşte Cumhuriyet Kadını” eleştirilerine yanıt veriyor. Arkasından diğer eleştirilere ilgili söyledikleri de gelecek. Yıllarca Hürriyet Pazar’da birlikte çalıştığım Neyyire Özkan’ın kızı Hazal Yılmaz’la gittik İmamoğlu’na, Hazal çekti fotoğrafları…

29 Ekim ve 10 Kasım’da sizi eleştirenler oldu. Konser yönettiniz ya, size “elitist” dediler. Sonra eşinizin kıyafetleri, bir kısım insana dert oldu. Onun giyimi üzerinden, “İşte Cumhuriyet kadını!” yakıştırmasıyla, toplumdaki ayrımcılığa, sizin de katkıda bulunduğunuzu söylediler. Cevabınız nedir?

-Bu kavram üzerinden bizi öven, benim ve eşimin tavrını, giyimini överken de, bir kısım insanı rencide eden her yorumu şiddetle kınıyorum! O yorumların hiçbirinde ben yokum. Cumhuriyet Bayramı kutlamanın, bir geleneği vardır. Yüzde 75’i, yüzde 80’i dış sermaye tarafından yapılmış bir binayı açmakla, “Cumhuriyet Bayramı kutladım!” diyemezsiniz. Bayram kutlamanın başka bir görevi, ağırlığı vardır. Coşkuyu arttırırsınız, insanlara milli duygularını hissettirirsiniz. Benim yaptığım tamamen bu. Biz, o kadar bir mutlu bayram kutladık ki. 10 Kasım’a gelince, o da özel bir gün, bize bu güzel ülkeyi emanet eden kurucuyu yasla değil, özlemle anmalıyız. Biz de öyle yaptık…

Peki ya “İşte Cumhuriyet Kadını!” eleştirisi… Ona ne diyeceksiniz?

-“Cumhuriyet kadını” deyip birilerini aşağılayan yorumların hiçbirine katılmıyorum. Ama şu var: Benim eşim, Cumhuriyet kadını olarak hayatını geçiriyor. Ben de Cumhuriyet erkeği olarak. Bununla da gurur duyuyoruz. Saklamıyoruz, sakınmıyoruz. Hatta ben, “Cumhuriyetin projesiyim!” de diyorum.

 

Dilek İmamoğlu’nun Sultanahmet Meydanı’nda düzenlenen Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında giydiği kıyafet tartışmalara neden oldu. Tam bir ‘’Cumhuriyet Kadını’’ diyenler de oldu. Çok dekolte bulup bir Belediye Başkanı eşine yakışmadığını söyleyenler de…

Ben eşinizin hayranlarındanım. Onu müthiş buluyorum. Güzel, akıllı, donanımlı ve sorulara verdiği cevaplar dört dörtlük. Üstelik ben onda, kıyafetinden öte eğitimini, birikimini görüyorum. Eşinize, haksızlık yapıldığını düşünüyor musunuz?

-O, üzülüyor. Toplum bunları aşmak zorunda. Kendisine de söyledim, “Çok estetik bir duruşun var!” dedim. “Bence kadınlara moral veriyorsun. Türkiye’nin her noktasındaki kadınlara… Fikrini açıkça söyleyenlere de moral veriyorsun, söyleyemeyenlere de…”

O zaman eşinize, bu son tartışmalardan sonra, “Sen biraz geri planda kal!” demediniz?

-Yok canım der miyim? Hiç öyle bir tavrım olmadı. Hatta, aksine, “Daha fazla sürecin içinde olmalısın!” dedim. Çünkü İstanbul’da, toplumun bir lideri var, Büyükşehir Belediye Başkanı seçilmiş bir lider. Ben eminim ki, beni seçerken bu halk, bütün değerlerimle kabul etti. Bunun içinde maneviyatım var, hayata bakışım var, eşim var, çocuklarım var, annem- babam var. Eşimin de, ailemin diğer mensuplarının da, olmaları gereken yerlerde, katkı sunmaları gerekiyor. Kimileri normal yaşamını sürdürürken, eşim Dilek’in böyle bir şansı yok, katkı sunması gerekiyor. Ona bu yönde tavsiyelerim oldu. O da zaten, belirlediği kulvarda, yapması gerekenleri yapıyor.

Ona laf geçirebiliyor musunuz?

-Laf geçirmek bize uymayan bir fiil, lafım geçmez, sadece tavsiyede bulunurum.

Eşinizin kıyafetlerini görüp, kendisinin hiçbir zaman “Cumhuriyet kadını” olmayacağını düşünen başörtülü teyzeler olmuş mudur? Bu mantık size doğru olabilir mi?

-Bakın, o yorumlardan alınmış olabilir insanlar. Benim annem da alınmış olabilir. Ama doğru değil bu mantık. Sanki “Böyle giyinirsen Cumhuriyet kadınısın, öbür türlü giyinirsen değilmiş gibi!” Hayır! Tarlasında rençberlik yapan benim Anadolu ya da Trakya kadınım da Cumhuriyet kadını, eşim de Cumhuriyet kadını. Herkesin pozisyonu farklı. Giyimle- kuşamla, Cumhuriyet kadını olunmaz! Geçenlerde Kuzguncuk’ta bir genç kız geldi, “Giyimimden dolayı özür dilerim ama ben de bir Cumhuriyet kızı olarak size sarılmak istiyorum!” dedi. Türbanlıydı. Ben de, “Ne demek tabii” dedim. Sarıldık. Bunun videosu var ve kızcağız linç ettiler sosyal medyada. Çok fena. Bu toplum değişmeli, ama değişecek, göreceksiniz değişecek… Bakın, yıllarca toplumun değişim sürecini, kendi çıkarlarına kullanan siyasiler oldu. Sadece başörtüsü üzerinden bu ülke, 15-20 yıl siyasi mücadele verildi. Kimin yüzünden? Başötüsüne anlamsız bir şekilde karşı çıkanların da yüzünden ama başötüsünü siyasi bir bayrak olarak kullananların da yüzünden. Bu kavramların sonu gelmeli. Ben inanıyorum, gelecek de. Bütün bu anlattığım stratejinin içinde, o pozisyon üzerinden siyasi fayda üretmeyi zihninin kenarından bile geçirmeyen biriyim… Asla!

Bu ülkenin yüzde 78 kadını baş örtülü deniyor. Eşinizin yüzde 22’yi temsil ettiği, bu yüzden de, o yüzde 78’in kalbinin kırıldığının altı çiziliyor. Bu tür yorumlar aslında neden yapılıyor? Amaç sizce ne?

-Amaç, kendilerine fırsat çıkartmak! Siyasi fayda üretmek. “Bak, demedik mi İmamoğlu’nun gerçek yüzü bu aslında: O, camiye gitmez!” gibi yorumları bile yazdılar. “Oysa, seçimde sıkça camide görüyorduk!” diyorlar. Halbuki ben, camide sıkça fotoğraf filan vermedim. Ama beni çekenler paylaşmış olabilir. Seçimden sonra caminin önünde reklamını yapacak adam değilim. Caminin önünde konuşma yapacak bir siyasi de değilim. Hatta, caminin içinde konuşma yapacak adam hiç ama hiç değilim! Bunları kullanan insanlar var. Samimiyetsiz, kendini dindar olarak tanımlayan ama öyle olmayan insanlar. Dinin, inancın, Cumhuriyet’in ve milli meselelerin kendi tekelinde olduğunu zannedenlerin ülkeye zarar verme faaliyeti bu… Eşim Dilek’e yapılan eleştiriler de bu yöntemle yapıdı. Ama hiçbir karşılığı yok.

Peki sizin aklınıza geldi mi böyle bir şey olabileceği?

-Elbette! “Bu konuşulacak!” dedim. Ama boyutunu tahmin etmedim. Benim giydiğim elbise, 20 günde dikildi. Eşimin de hazırlık yaptığını biliyordum, ben bundan kaçınamam. Ben o akşam, birileri konuşsun diye yapmadım ki, gereğini yaptım. İnandığım bayram kutlamasında ya da Atatürk’ün anma töreninde nasıl bir duruşla olmamız gerekiyorsa öyle olduk.

HAYIR, BEN BABAMIN KIZIYIM!

Peki ya çocuklar… Başkan olduğunuzdan bu yana hangi konularda eleştirdiler sizi? Benim geçen röportajdan hatırladığım, onlara yaranmanızın kolay olmadığı. Tak, tak düşündüklerini söyleyen bir aileniz var. Oğlunuz ne yorumlar yapıyor mesela…

-En önemli husus, birbirimizi görememe konusu. Şu an dip limitlerdeyiz. Ben büyük oğlumu, şu gün itibariyle 15 gündür görmedim. En büyük şikayetimiz bu. Onun dışında, bir gurur yaşadıklarını görüyorum. Bunu en güzel dile getirenlerin başında kızım geliyor. Utanarak anlatıyor, “Sen, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın kızısın değil mi?” diye soruyorlarmış Beren’e. O da cevap veriyormuş, “Hayır, ben babamın kızıyım!”

EKSİĞİMİZ VAR MI DİYE ENVANTER ÇIKARMIYORUZ

Eşiniz, sanki ta en başta, girmeseydiniz bu siyaset yoluna, daha mutlu olacaktı. Evet, size her konuda desteğini veriyor ama bir “hayatınız” var mı şu anda?

-Zor bir süreç tabii. Baştan bunları tahmin ettiği için isteksizdi. “İstemiyorum” demişti. Kadın, eş olarak, anne olarak… Ama başarma ihtimalimizi hissettiğimizde, yumuşadı ve biz tamamen kenetlendik. Süreç başladı, kazanınca da çok büyük gurur duydu. Şu an, her günü mücadeleyle dolu bu süreçte, o da, benim gibi sorumlulukların gereğini yerine getirmeye çalışıyor. İkimiz de, hayatımızdan memnunuz, “Bir eksiğimiz var mı?” diye bir envanter çıkartmıyoruz.

O FOTOĞRAFLARIN ÇEKİLECEĞİNİ BİLSEYDİM ENGELLERDİM

Pek çok insan, eşinizi, bir dergiye kapak olduğu için de eleştirdi. Bense bayıldım o fotoğraflara. Siz, bu kadar büyük bir hadise yaratacağını biliyor muydunuz? Eşiniz sinirlendi mi tepkilere?

-Hayır, hiç sinirlenmedi, konuyu açmadı bile. O fotoğraflar bana da sürpriz oldu. Çünkü ben öyle fotoğraflar çekildiğini bilmiyordum. Yani, “Bir dergiye röportaj vereceğim. Fotoğraflar çekilecek” dedi. Ama o fotoğrafların bu kadar güzel olacağını bilmiyordum. Bilsem engellerdim.

Nasıl yani? Bu şaka mı?

-(Gülüyor) Yok, biraz ciddi tarafı var. Çok güzeldi çünkü fotoğraflar! Dediğim gibi eşim hiç konuyu açmadı, “Şu oldu, bu oldu” diye konuşmadı, ben de bahsetmedim. Üzerinde bile durmadım. Ama fotoğrafları çok beğendim.