Tarım Orman Bakanlığı’nın genetiği değiştirilmiş mısır ve soyanın hayvan yemi olarak kullanılmasına izin verilmesine ilişkin biyogüvelik kararları bugünkü Resmi Gazete’de yayımlandı.

Buna göre, bakanlık, Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Derneği İktisadi İşletmesi ‘nin (BESD-BİR) başvurusu üzerine, aad-1 genini ihdiva eden genetiği değiştirilmiş "DAS-40278-9" mısır çeşidi ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasını uygun buldu. Bakanlığın, Bilimsel Risk Değerlendirme ve Sosyo-Ekonomik Değerlendirme komitelerinin hazırladığı raporlara dayanarak aldığını vurguladığı kararın geçerlilik süresinin 10 yıl olduğu belirtildi.


Tarım Orman Bakanlığı, yine BESD-DER’in başvurularına istinaden, genetiği değiştirilmiş "A2704-12", "MON40-3-2" ve "MON89788" soya çeşitleri ve ürünlerinin hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verdi. Bakanlık, aynı komitelerin raporlarına dayanarak verdiği kararların geçerlilik süresinin 10 yıl olduğunu duyurdu.

Tarım Orman Bakanlığı, ayrıca HRP Dış Ticaret AŞ’nin başvurusu üzerine, 2mepsps,aad-12 ve pat genlerini ihdiva eden genetiği değiştirilmiş "DAS-44406-6" soya çeşidi ve ürünlerinin sadece hayvan yemlerinde kullanılmasına izin verdi. Bu kararın da geçerlilik süresinin yönetmelikler uyarınca 10 yıl olduğu belirtildi.


GDO NEDİR?

GDO açılımı: Genetiği Değiştirilmiş Organizma.

GDO en kısa adıyla genetiği değiştirilmiş ürün demektedir. Genetik mühendisliğinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı müdahalelerle kalıtımsal değişikliğe uğrattığı organizmalar günümüzde, GDO (genetiği değiştirilmiş organizmalar) kısaltılmış adıyla ifade ediliyor. Bu teknikler; rekombinant DNA ya da “rekombinant DNA teknolojisi” olarak biliniyor.

Rekombinant DNA teknolojisi sayesinde DNA molekülleri tüpte (LN vitro), yani canlı organizmanın ya da hücrenin dışında, yeni bir tür yaratmak üzere bir molekül içinde bir araya getirilebilmekte. Bu DNA da bir organizmaya aktarıldığında değiştirilmiş özellikleri ya da kendine özgü özellikleri olan bir canlının ortaya çıkmasını sağlamaktadır.


GDO’NUN EKOSİSTEMİ BOZMASI VE ÇEVREYE ZARARLARI

GDO’lu ürün üretimi sonucu, zirai ilaçlamaya çok dayanıklı zararlı bitki türü ve böcekler oluşur. Bu böcekleri yok etmek zor olduğundan tarım için büyük tehdit teşkil eder. Tozlaşma mevsiminde, tozlaşma yoluyla GDO’lar doğal türlere bulaşırlar, biyoçeşitliliği yok etmeye başlarlar.

GDO’lu ürünler ve onlarla alakalı böcek öldürücüler kuşlar, böcekler, amfibiler, arılar, kelebekler, balıklar gibi zararsız canlıların ölümüne sebep olarak deniz ekosistemine ve topraktaki organizmalara zarar vermektedirler. Bu zararlı kimyasallar biyoçeşitliliği azaltmakta, su kaynaklarını kirletmektedir.


Örneğin, GDO’lu mısırlar kral kelebeklerin habitatını ortadan kaldırmaktadır. Bu kelebeklerin miktarı ABD’de %50 oranında azalmıştır. Böcek öldürücüler amfibilerde doğum bozukluklarına, embriyonik ölümlere, hormonal bozukluklara ve organsal tahribatlara neden olmaktadır. GDO’lu kanola yağının da benzer zararları verdiği ispatlamıştır.

Zehir bulaştıran GDO’lar toprağa bulaşıp yayılarak toprağın verimsiz olmasına sebebiyet verir, kıtlık sorununun artmasına sebep olur.

GDO'LU ÜRÜNLERİN SAĞLIĞA ETKİLERİ NELERDİR?

İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, başta soya ve mısır olmak üzere domatesten şeker pancarına kadar pek çok gıdanın GDO’lu olarak üretildiğini belirtti, bunların sağlığa etkilerini şöyle anlattı.

Türkiye'de GDO'lu (Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar) ürünlerin üretimi ve tüketimi yasaktır. Ancak GDO'lu ürünlerin hayvan yemi olarak kullanılması serbesttir. Üstelik bu ürünler hiçbir denetime bağlı olmadan Türkiye'ye girebilmektedir. Türkiye; her yıl iki milyon ton mısır, bir milyon ton soyayı ithal etmektedir ve bunların tamamı GDO'ludur. Özellikle ABD'den ve diğer GDO'lu gıda üreten ülkelerden ithal edilen hazır gıdaların içinde GDO'lu ürünlerin bulunduğu herkes tarafından bilinmektedir.

UZUN VADEDE ETKİLERİ BİLİNMEMEKTEDİR

Mısır ve soyadan elde edilen yağ un, nişasta, früktoz bazlı şeker ve bunlardan üretilen bisküvi, çerez, çikolata, puding, gofret, şekerlemeler, hazır çorbalar, ketçap ve soslar GDO içermektedir. Özellikle çocukların tükettiği bu tür işlenmiş gıdaların uzun vadede etkilerinin ne olacağı bilinmemektedir.

GDO GİYSİLERDE BİLE VAR…

Ayrıca mısır ve soyayı yem olarak tüketen hayvanların çeşitli ürünleri ve tekstil sektöründe kullanılan pamuğun GDO içermesi mümkündür. Tüm Avrupa'da 13 bin civarında bitki çeşidi vardır. Bunların 11 bin kadarı Türkiye'de bulunmaktadır. Türkiye'de bulunan bitkilerin bir kısmı endemiktir yani sadece Türkiye'de bulunur. Dünyanın en zengin biyoçeşitliliğine sahip ülkelerden biriyiz. Çok fazla tarım ilacı kullanılmadığı için topraklarımız henüz diğer ülkeler kadar kirlenmemiştir. Bu çeşitliliğin korunması stratejik öneme sahiptir. Türkiye ayrıca kuraklık ve tuzluluk sorunu olan bir ülke değildir. GDO'lu tohumlar gen aktarımı nedeniyle genetik çeşitliliği yok ederler. GDO'lu tohumdan GDO'lu olmayan gen aktarımı önlenemez ve bir süre sonra biyolojik zenginlik ve çeşitlilik azalır.

ŞİRKETİN İZİN VERMEDİĞİ HİÇ BİR ÇALIŞMA YAYINLANAMAZ

Maalesef GDO'lu ürünlerin insan, hayvan ve çevre sağlığı üzerindeki etkilerini gösteren uzun dönemli çalışmalar bulunmamaktadır. Güvenlik çalışmaları bu ürünleri üreten firmalar tarafından yapılmakta, Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından onaylanmaktadır. GDO'lu ürünler patentli olduğu için bağımsız bilim insanlarının bu ürünlerle ilgili araştırma yapabilmesi GDO şirketlerinin iznine bağlıdır. Çalışma yapılsa bile çalışmanın yayın aşamasında yine şirketin onayı alınmak zorundadır. Şirketlerin izin vermeyeceği hiçbir çalışma bu alanda yayınlanamaz durumdadır.

GDOLU ÜRÜNLER NELERE YOL AÇABİLİR?

GDO'lu ürünlerin alerjik ve toksik olabildiği bilinmektedir. Gen aktarımıyla birlikte yeni genin özellikleri alerjik ve toksik etkilere yol açabilir. İngiltere'de GDO'lu soya nedeniyle 1998 yılında soya alerjisi sıklığı yüzde 50 artmıştır. İngiltere, ABD ve Rusya'daki alerji vakalarının artışı GDO'lu ürünlerle ilişkilendirilmektedir. Alerjik reaksiyonların artmasında glifosat önemli bir faktör olarak gösterilmektedir. Glifosatın bağırsaklardaki yararlı bakterileri öldürmesi, besin değerlerini azaltması ve bağışıklık sistemini baskılaması alerji nedenleri arasındadır. (Kaynak: ANKA)