Oyuncular Sendikası, İstanbul'da Fatih Kaymakamlığı'nın 'Ölüm Uykudaydı' isimli tiyatro oyununu 'kamu güvenliği' gerekçesiyle yasaklandığını duyurdu.

Konuya ilişkin resmi hesabından açıklama yapan Oyuncular Sendikası, ''Daha önce pek çok kez sahnelenen 'Ölüm Uykudaydı' oyununun sansürlenmesini kabul etmiyoruz. Alınan karara ilişkin ilgili mercilerden bilgi edinmeye çalışacak ve sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz'' ifadelerini kullandı.

Açıklamanın tamamı şöyle:

"Cuma Boynukara'nın yazdığı, üyemiz Nurcan Çelebi'nin yönettiği, Tiyatro İmge oyuncularından Ahmet Uçar'ın oynadığı 'Ölüm Uykudaydı' isimli tiyatro oyunu 9 Kasım 2021 tarihinde Fatih Emir Ali Kültür Merkezi'nde sahnelenecekti. Ancak üyemizden aldığımız bilgi doğrultusunda oyunun, Fatih Kaymakamlığı tarafından ''Sanal tarama neticesinde kamu güvenliği bakımından uygun bulunmadığı'' gerekçesiyle iptal edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Daha önce pek çok kez sahnelenen 'Ölüm Uykudaydı' oyununun sansürlenmesini kabul etmiyoruz. Alınan karara ilişkin ilgili mercilerden bilgi edinmeye çalışacak ve sürecin takipçisi olmaya devam edeceğiz."

OYUN NE ANLATIYOR?

Güney Amerika'da bir ülkede ordu yönetime el koymuş ve tüm sağ ya da sol kamplardan aydın ve sanatçılara bir cadı avı başlatmıştır. Bir müzisyen, bir yazar, bir ressam ve bir oyuncu ise tutuldukları hapishanede ellerinde kalan tek değeri, onurlarını koruyabilmek adına uykudaki ölümü uyandırarak bir direnişe, ölüm orucuna başlarlar...

“…O dönem biz gençler için daha bir beterdi. Bizler bazıları için derttik. Kapılar zamanlı zamansız çalınırdı. İstendiği zaman.

Sayın heyet bize karşı girişilen saldırı türünün, artık bizim bir politik tutuklu olmamız ya da olmamamızla bir ilgisi yoktu. Aslında bizim kişiliğimizde, insanlığa saldırıyorlardı.

Onurlu bir ölümü, böyle bir yaşama tercih ederim. Yeri geldiğinde ölmesini bilmeyen zaten ölüden farksızdır. Bizim bir ölüden farkımız mı var yoksa? Yok. Kutsal bildiğimiz tüm değerler bize karşı kullanılıyor. Biz de ölümü onlara karşı silah olarak kullanmalıyız.

Ölümü, ölümü çağıracağım. Uyuyordu içerde zavallı. Bu tabutun içinde onu uyandıracağım! Evet, artık onu üstüme örtebilirim, üşütmeyelim, ürkütmeyelim ölümü… Yavaş yavaş uyandıralım uykudan.

Sineğin vızıltısı kesilmişti. Belli ki o da ölmüştü. Tüm bunları dışarıya taşıyacak birileri olmalıydı, burada yaşananları adam gibi anlatacak biri olmalıydı…”