Korkusuz yazarı Can Ataklı "Soylu’nun durumu hiç iyi değil" başlıklı köşesinde şu yorumlarda bulundu:

Elbette kesin bir şey var ki hükümetteki en yoğun bakanlardan biri, İçişleri bakanı Süleyman Soylu.

Aynı anda birbirinden çetrefilli sayısız işle ilgilenmek zorunda kalıyor.

Terörle mi uğraşsın, adi suçları önlemek için mi mesai harcasın, uyuşturucu ile mi mücadele etsin, Bakanlığının personelinin durumuyla mı ilgilensin; say say bitmiyor işte.

Bu kadar ağır ve yoğun görev olunca tabii bunu kaldırmak da kolay değil.

Süleyman Soylu’nun da artık bu görevi kaldıramadığı hissine kapılıyorum.

Sanıyorum son zamanlarda sergilediği garip davranışların bir nedeni bu.

İçişleri bakanlığı bu kişiye birkaç beden büyük gelmeye başladı.

Eylemleri de söylemleri de bir devlet adamı tavrı olmaktan çıktı bir mahalle kabadayısına dönüştü.

Tabii bu durum ülkemiz açısından son derece olumsuz.

Gazetecilerle kavga ediyor.

Tabii bu kavga tek taraflı oluyor.

Çünkü hükümetin en gözü kara bakanı gazetecilere canının istediği hakaretleri yapabiliyor, ama aynı oranda cevap alması mümkün değil.

Denemesi bedava.

Burada kahramanlığın aleminin olmadığını aklı başında her gazeteci bilir.

Eğer ki Soylu’ya biraz cevap vermeye kalksa önce beslediği tetikçi medyanın linç kampanyası ile karşı karşıya kalır.

Birilerinin fiili saldırısına uğrayabilir.

Sabahın köründe evinden alınıp hapse de atılabilir.

Bu nedenle akıllı bir gazeteci, Soylu’ya bulaşmaz.

Soylu terörle mücadele ile sokak kavgasını birbirine karıştırıyor.

Güvenlik kuvvetlerini bir hukuk devletinin yasalara uygun çalışan görevlileri olarak değil mahalle kavgası yapan bitirimler grubunun bir tarafı olarak görüyor.

Kendi partisinden isimlerle ağız dalaşına giriyor.

Bu tartışmalarda bir bakana yakışmayacak üslup kullanıyor.

Şimdi de hedefine Anayasa Mahkemesi’ni koydu.


Muhtemelen zihninde hukuk ve demokrasi kavramları olmadığı ve hasbelkader getirildiği makamının sanki bir tanrı katı olduğunu düşündüğünden olacak Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karara akıl almaz bir tepki gösterdi.

Sanki karşısındaki Anayasa Mahkemesi gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst yargı organı ve başkanı da böyle bir kurumun başkanı değilmiş de fedailiğini yaptığı mahallenin ağzı sütün kokan zengin çocuğuymuş gibi azarlıyor.

“Anayasa Mahkemesi Başkanı’na buradan söylüyorum. Madem özgür bir ülkeyiz, ana caddelerde, sokaklarda özgürce yürüyüş hakkının ortadan kaldırılmasını onayladınız. Polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git-gel bakalım. Anayasa Mahkemesi Başkanı’na söylüyorum kendi arabamla tek başına gitmeye ben varım, sen var mısın?” diyor, diyebiliyor.

Müthiş bir özgüven, müthiş bir güç sarhoşluğu.

Anayasa Mahkemesi’ni ülkeyi kaosa götürmekle suçluyor ve ekliyor “Enteresan bir işle karşı karşıyayız. Yani anlamıyorum, hakikaten anlamıyorum, bu ülkeyi nereye götürmek istiyor AYM? Şartlar, şekiller. Sayın AYM Başkanı size söylüyorum, şehit cenazelerinde bir yaşındaki çocukların gözyaşlarını ben yaşıyorum. O annelerle babalarla bizler konuşuyoruz. Canı yanan biziz.”

Devlette böyle bir üslup yoktur ve olamaz.

Bana göre Soylu’nun bu tavırlar çok yorulmakla açıklanamaz.

Galiba Soylu kendini Erdoğan sonrasına, AKP’nin başına hazırlıyor.

ÖNERİ

Soylu sözünün eriyse evinden bakanlığa tek başına gitsin
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çok öfkelendiği Anayasa Mahkemesi Başkanı’na ne diyor: “Bisikletinle işe git bakalım. Ben kendi arabamla tek başıma gitmeye varım.”

Çok güzel de, Anayasa Mahkemesi Başkanı bisikletle giderken, Soylu neden kendi arabasını alıyor anlamak mümkün değil.

Ne bileyim, madem böyle bir inatlaşma yapıyor o halde kendisi için de “Bisikletle giderim” demeli.

Ben de diyorum ki; “Soylu ne bisikletle ne de arabasıyla tek başına evinden Bakanlığa kadar bile gidemez.”

Tek başına sokağa çıkmaya korkar.

Oysa başına gelecek bir şey olmaz.

Kimseye de olmuyor zaten.

Ayrıca kim bilecek Soylu’nun önceden planlanmadığı halde tek başına sokağa çıkacağını.

Tesadüfen görenlerin de biri bire saldırgan bir tutum takınmaz.

En kötü ihtimalle kötü bakan çıkar, o kadar.

Buna rağmen Soylu’nun cesaretlenip tek başına evinden işine kendi otomobiliyle gideceğine ihtimal vermiyorum.

Ayrıca zaten sözünü tutan biri de değil.

Örneğin AKP iktidarını çok ağır kelimelerle suçlamış ve “Hesap sormazsam namerdim” demişti.

Hesap sormadığı gibi ağır sözler söylediği iktidarın en güçlü sopacısı haline geldi.

Daha bir ay önce “Benim dönemimde bir tek FETÖ’cü kaymakam atanmışsa bu ihanettir; bunu ben yaptıysam, ben ihanet etmişimdir” demişti.

Birkaç gün önce Soylu’nun atadığı FETÖ’cü kaymakamlara operasyon yapıldı.

Bu nedenle Soylu yine sözünün eri olmayacaktır, olamayacaktır.

Ama ne yazık Anayasa Mahkemesi yediği hakaretle kalacaktır.