Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil; geçmişte dışişleri bakanlığı yapmış Fatih Rüştü Zorlu, Hasan Esat Işık, İhsan Sabri Çağlayangil, Hikmet Çetin, Mümtaz Soysal, Erdal İnönü gibi isimlerin partileri farklı olsa da, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası için aynı noktada buluştuklarını ve hepsinin dünya çapında devlet adamı olduklarını dile getirdi.

Yılmaz Özdil, "Hariciye'ye hariçten gazel" başlıklı yazısında, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nu eleştirdiği yazısında, "E, şimdiki dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na bakıyoruz. Lozan Antlaşması'nı kötülüyor. 'Yanı başımızdaki adaları vermişiz' diyor. 'Geçmişteki anlaşmaları büyük başarı öyküsü diye ilkokul ders kitaplarında yutturmaya çalıştılar' filan diyor. Lozan'ın zafer olduğu konusunda kuşku yok ama... Diplomasi tarihimize baktığımızda açıkça görüyoruz ki, bu arkadaşın bu millete dışişleri bakanı diye yutturulduğu muhakkak!" ifadelerini kullandı.

Özdil şöyle yazdı:

Hariciye’ye hariçten gazel

Lozan Antlaşması'nı imzaladık.

Dışişleri bakanımız İsmet İnönü'ydü.

İstiklal madalyalı milli mücadele kahramanı, iki kere gaziydi.

31 Mart gerici ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu'nun subayıydı, Yemen'de, Balkan Harbi'nde, Çanakkale'de, Doğu Cephesi'nde, Suriye-Filistin Cephesi'nde vuruştu, Kuvayı Milliye'ciydi, Batı Cephesi komutanıydı, İngiliz kuklası saray tarafından hakkında idam fermanı çıkarıldı, İnönü Savaşları'nda, Sakarya'da, Büyük Taarruz'da vuruştu. Türkiye Cumhuriyeti adına imzaladığı Lozan Antlaşması 97 yıldır kapı gibi duruyor, ilelebet duracak, Lozan Antlaşması'yla ada mada vermedi, aksine Bozcaada'yı Gökçeada'yı aldı.

Birleşmiş Milletler'in kökeni olan Milletler Cemiyeti'ne, bizzat Milletler Cemiyeti'nin davetiyle katılan ilk devlet olduk.

Dışişleri bakanımız Tevfik Rüştü Aras'tı.

İstiklal madalyalı Kuvayı Milliye kahramanıydı.

1937'de Milletler Cemiyeti Başkanlığı bile yaptı.

Hatay, Türkiye'ye katıldı.

Dışişleri bakanımız Şükrü Saracoğlu'ydu.

İzmir işgal edildiğinde İsviçre'deydi, mis gibi yaşıyordu, “bana ne birader, burada tehlikeden uzak durayım” demedi, gemiye kaçak olarak bindi, İzmir'e kaçak olarak girdi, Kuvayı Milliye'ye katıldı, Cenevre'de Leman Gölü'nün kıyısında kahve yudumlamak varken, zeybek oldu, Ege dağlarında efelerle birlikte omuz omuza vuruştu.

İkinci Dünya Savaşı'nda diplomatik mucize gerçekleştirdik, Churchill gibi, Stalin gibi, Roosevelt gibi küresel kurtlara boyun eğmedik, tarafsız kalmayı başardık.

Dışişleri bakanımız Numan Menemencioğlu'ydu.

Vatan Yahut Silistre, Namık Kemal'in torunuydu.

Birleşmiş Milletler Antlaşması'nı imzaladık.

Dışişleri bakanımız Hasan Saka'ydı.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temelleri atılırken, taa en başından beri, TBMM'nin kuruluşunda bile vardı.

NATO'ya girdik.

Kore Savaşı'na katıldık.

Dışişleri bakanımız Mehmet Fuad Köprülü'ydü.

Henüz altı yaşında çocuğu padişah yaptıklarında Osmanlı'yı ayakta tutmayı başaran sadrazam Köprülü Mehmet Paşa'nın soyundan geliyordu.

Ordinaryüs profesör tarihçiydi, Türkologtu.

Atatürk döneminde Türk Tarih Encümeni başkanlığı yaptı.

Kıbrıs'a çıktık.

Dışişleri bakanımız Turan Güneş'ti.

Kendisini bu milletin ferdi hisseden herkesin yüreğini coşturan, bugün bile her duyduğumuzda gururla gözlerimizi yaşartan, Türkiye Cumhuriyeti'nin diplomatik kararlılığını tarihe altın harflerle kazıyan “Ayşe tatile çıksın” parolasını o söylemişti.

Kardak krizinde namlu namluya geldik.

Dışişleri bakanımız Deniz Baykal'dı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran Cumhuriyet Halk Partisi'nin Atatürk, İsmet İnönü ve Bülent Ecevit'ten sonraki genel başkanıydı.

“Biz hazırız, eğer çatışma çıksın istemiyorlarsa, Yunan askeri oradan derhal çekilsin” demişti.

Blöf değil, rest'ti.

Tırıs tırıs çekildiler.

Apo, İtalya'ya sığındı.

Dışişleri bakanımız İsmail Cem'di.

“Dünya şunu iyi bilsin, onu orada oturtmayacağız” demişti.

Blöf değil, rest'ti.

Oturtmadık.

Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Esat Işık, İhsan Sabri Çağlayangil, Hikmet Çetin, Mümtaz Soysal, Erdal İnönü… Partileri farklı olsa da, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası için daima aynı noktada buluşan, birbirinden değerli kariyerlere sahip, hepsi dünya çapında devlet adamıydı.

E, şimdiki dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'na bakıyoruz.

Lozan Antlaşması'nı kötülüyor.

“Yanı başımızdaki adaları vermişiz” diyor.

“Geçmişteki anlaşmaları büyük başarı öyküsü diye ilkokul ders kitaplarında yutturmaya çalıştılar” filan diyor.

Lozan'ın zafer olduğu konusunda kuşku yok ama…

Diplomasi tarihimize baktığımızda açıkça görüyoruz ki, bu arkadaşın bu millete dışişleri bakanı diye yutturulduğu muhakkak!