Korkusuz yazarı Can Ataklı, büyükelçiler krizini ele aldığı yazısında "Nasıl bir illüzyon izliyoruz böyle?" dedi.


"Allah aşkına bunun neresi zafer neresi dik duruş, neresi geri adım?" diyen Can Ataklı'nın köşesinde ilgili bölüm şöyle:

Allah aşkına bunun neresi zafer neresi dik duruş, neresi geri adım?
Şaşırmamak elde değil.

10 büyükelçi olayı geldi sonunda Erdoğan’ın “politik dehasına” “kararlı tutumuna” “10 ülkeyi dize getirmesine” bağlandı.

Nasıl bir illüzyon izliyoruz böyle?

Adım adım gidelim isterseniz.

Önce 10 ülke adına Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği resmi Twitter hesabından şu tweet atıldı;

“Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir.

Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”

Erdoğan, Afrika dönüşü buna tepki gösterdi ve “Bu elçileri ağırlama lüksümüz olamaz, Dışişleri Bakanıma talimat verdim gereği yapılacak” dedi.

Bu sözlerden 10 büyükelçinin istenmeyen kişi ilan edileceği yorumu yapıldı.

Erdoğan; iki gün sonra bu kez daha sertleşerek, “Dışişleri bakanıma talimat verdim. Bu elçiler istenmeyen adam ilan edilecek. Bu konuda gereken neyse yapılmasını istedim” dedi.

Ortalık iyice karıştı. Aklıselim sahibi insanlar savaşlarda bile görülmemiş biçimde 10 ülke ile diplomatik kriz yaratılmasının Türkiye’ye hiçbir yarar sağlamayacağını anlatırken, AKP’liler bile “Bir şeyler yapılmalı, bu çok yanlış” demeye başladı.

Bu gelişmelerden sonra Amerika’nın Ankara Büyükelçiliğinden bir tweet daha paylaşıldı.

Şöyle deniyordu bu kez;

“ABD, 18 Ekim tarihli açıklamaya ilişkin bazı soruların yöneltilmesi vesilesiyle, Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nin 41’inci maddesine riayet etmeyi teyit eder.”

Norveç ve Finlandiya, ABD’nin bu paylaşımını retweet ederek tekrar paylaştı. Kanada’nın Büyükelçiliği ise ABD’nin paylaşımını retweet etmese de aynı ifadeyi yazılı olarak paylaştı.

Bu açıklamanın “Erdoğan’ın hoşuna gittiği” belirtildi.

Zaten Erdoğan da Bakanlar Kurulu’ndan sonra “10 büyükelçi geri adım attığına göre diplomatik krizi olmasına gerek yok” dedi ve iş tatlıya bağlanmış olarak kabul edildi.

Ardından saray medyası zafer çığlıkları atmaya başladı.

Erdoğan yine dehasını göstermiş ve kendini bilmez 10 ülkeyi dize getirmişti.

Bu ülkelerin çabalarına rağmen Erdoğan’ın müthiş diploması atakları bir krizin çıkmasını engellemişti.

Ve daha bir sürü akla ve mantığa aykırı övgü sözleri ile yine koca bir millet aptal yerine konuyordu.

Oysa çok açık biçimde görülüyor, yazılanlar ortada.

10 ülke geri adım atmadı ki.

Ama koşullar böyle söylenmesini gerektiriyordu.

Bir kişinin şahsi öfkesi uğruna bir ülkenin geleceği bu kadar tehlikeye atılamazdı.

Yaşanan budur.

Biz yine de sevinelim “Başımızdaki büyük adam bizi yine kurtardı, dünyaya yine diz çöktürdü” diye.

Böyle inanmanın zararı yok nasıl olsa.