Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya, konuyla ilgili hukukçuların görüşlerine başvurdu.

Şöyle yazdı: 

Anayasa Mahkemesi’nin kararını yerel mahkemenin tanımaması sürecine daha önce tanıklık edildi.

Anayasa Mahkemesi’nin ikinci kez aldığı karara da uyulmadı, hak ihlalinin parasının ödenmesi ile yetinildi…

Enis Berberoğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesi sürecine Anayasa Mahkemesi kararının yerel mahkeme tarafından tanınmaması ise bunun ötesinde bir durum.

Öncelikle AYM milletvekilliği düşen Berberoğlu’na üyeliğinin yeniden verilmesine ilişkin karar ilk kez karşılaşılan durum olduğu için İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yol gösterici hükümlere de yer verdi.

İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi de dün toplanıp, “yeniden yargılama kararı ve durma kararı verilmesine dair yapmış olduğu yol gösterme işleminin yerindelik denetimi olduğunu” belirtti.

AYM’nin kararını uygulamayacağını açıkça belirtti.

Dikkat çeken ise bunun öncesinde TBMM Başkanı Şentop’un AYM’nin kararına ilişkin açıklaması da dikkat çekiciydi; yerel mahkemenin vereceği karara işaret etti.

YOL GÖSTERMEK YERİNDELİK Mİ?

Çok geçmedi birkaç saat sonra da yerel mahkemenin açıklaması geldi.

Şimdi burada tartışılan iki unsur var.

Birincisi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nin “bana yol gösteremezsin, bunu yaptıysan hakkın olmayan yerindelik denetimi yapmış olursun” yaklaşımı…

Bir de Anayasa Mahkemesi’nin ilk kez karşılaşılan durumla ilgili olarak çizdiği hukuki haritada yer alan Anayasa maddesine uymama sonucu doğan hak ihlali…

Tartışma bundan sonra bu noktada devam edecek.

Ancak ortada da ciddi bir sorun var…

O da AİHM’nin Bireysel Başvuru hakkını Türkiye’nin iç hukukunun bir parçası kabul etmesiyle kazanılan bir hakkın geldiği nokta.

KARAR ANAYASA İHLALİ

Konuyu dün eski Anayasa Mahkemesi Raportörü, Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Osman Can’a sordum, bir noktanın altını çizerek başladı:

“AYM kararına buradaki direnmesi, daha önceki Altan/Alpay kararında olduğu gibi yargılamaya yönelik değil…”

Anayasa Mahkemesi Berberoğlu hakkında karar verirken “adil yargılama konusuna da girmediğini” anımsatıp devamını getirdi:

“Anayasa Mahkemesi burada Anayasa’nın bir hükmünü hatırlatıp, ‘bu kişinin dokunulmazlığı var, yargılayamazsın’ dedi. Yani Anayasa’nın bir hükmünün ihlal edildiğini tespit ederek kararını verdi. Anayasa Mahkemesi’nin bir kararının yerel mahkeme tarafından keyfi olarak ortadan kaldırılmasına tanıklık ediyoruz. Burada olan mahkemenin yargılamasına yönelik bir karar değil ki, Anayasa hükmünün ihlaline ilişkin bir karar. Anayasa maddesinin hükmünün ihlal edilmesiyle, yerindelik arasında nasıl bir bağ kurulabilir? Ağır bir haksızlık hali var. Bir üst mahkemeye itiraza gerek yok. Doğrudan AYM’ye başvurulur ve haksızlık halinin giderilmesi talep edilir. AYM açısından yerel mahkemenin tavrı ağır bir durum…”

SUÇ DUYURUSU MU?

Prof. Dr. Osman Can’ın ardından AK Parti’ye de yakınlığı ile bilinen eski Anayasa Mahkemesi üyelerinden biri ile konuşurken konuyu nasıl yorumladığını sordum.

Şu ilginç yanıtı verdi:

“Böyle bir durumla ilk kez karşılaşıyorum. Mahkeme yargısıyla ilgili olmayan, Anayasa hükmünün ihlalinin tespiti var. Yerindelik durumu nereden çıkmış. AYM Başkanı’nın yerinde olsam anında Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunurdum…”

Buna da tanıklık edersek, yargıda yeni bir yaşımıza daha girmiş oluruz…