Yıllar önce dağ köylerini kapı kapı gezmiştik.

Çiftçileri, hayvancıları, evleri, hepsini...

O sebeple adım adım kapı kapı bilirim oraları.

Dağ köylüleri güzeldir, teyzeler al al yanaklı, hep kapyı çaldığın içeri buyur eder.

Ama seçimlerini hiç doğru yapamazlar, neden bilinmez.

Meğerse muhalefeti de pazarlık konusunu yaparlarmış iktidara karşı.

O dönem iddialara göre belediyeler onlara o vermeleri adına, seçime yakın sezonluk işçi alırlarmış belirli bir süre için.

Seçime doğru yeniden gittiğimizde sokakları süpüren onca insan görünce sormuştum da, bu yanıtı almıştım.

Doğruydu sanki...

Dikkatimi çeken bir şey daha vardı, sadece çok yaşlı kesim kalmıştı o bölgelerde.

Senin oğlun nerde kızın nerde die sorduğumda, hepsi şehre gittiler, taşındılar burada iş yok ki dediler artık.

Mazot pahalı, gübre pahalı, alamıyoruz, ha bu kadar yeri ekip biçerdik, ekemiyoruz, biçemiyoruz, insan da kalmadı. 20 büyükbaş hayvanım vardı sadece bu inek kaldı demişti biri de...

Sonra yeniden gidip aynı iktidar partisine yeniden oy verdiler...

Bir dosya hazırlayıp, tüm dağ köylerinin planını çıkarmıştım, hani Atatürk'ün lafından gidilse diye başlık atarak ama her şey bitmişti, seçim bitmişti, herkese bir yorgunluk çökmüştü.

Köylü milletin efendisidir diye yola çıkıp "köyümüzü geri ver" diyerek direnseydi muhalefette keşke...

Suratına bakan olmadı tabi, malum kendini gösteren gösterdi, fotoğrafını veren verdi, seçilen de seçildi...

Cumhuriyet Halk Partisi baraj altında kaldığında, umudunu kaybetmeyip o kapıyı açan insanların umuduna ihtiyaç vardı halbuki...

Şu an ne duruma geldik peki?

Zaten vatandaş olarak lüksümüz yoktu, karınca kararınca yetinmeye çalışıyordu insanlar?

Cep telefonu lüks sayılmaya başlandı hatta, çıkar telefonunu diyen amcalar, siz ne bilirsiz geçmişi diye, gençleri cahillikle suçlayan dayılar teyzeler türedi.

İşi kötüsü bu yokluğu, çaresizlik hallerini normalleştirmeye çalıştılar.

Bu pahalılıkların, bu kötü yaşam standartlarının gençlerin geleceğini elinden alması umurları olmadı...

Bizim kuşak ve bizden öncekiler bilir...

Bir baba çalışarak evde eşini, 2 çocuğunu rahat geçindirirdi, araba da alabilirdi bunun yanında, evde...

Sorunu dış güçlere bağladılar, Bayrak inmez ezan dinmez sloganları attılar.

Yahu bu ülke de yaşayan hangi vatandaş bayrak insin ya da ezan dinsin isteyebilir ki?

Bunların marulun 30 tl olmasıyla, elektrik, doğalgaz faturalarının kol gibi olmasıyla, yağ kuyruklarıyla, fiyatlarıyla ne alakası var.

Yol ya(b)dık, köprü ya(b)tık...

Millet aynı şehir içinde bir yerden bir yere giderken, metro, otobüs mazot fiyatlarını düşünüyor be arkadaş!

Hiç geçmeyeceği o köprülerin, yolların parasını da ödüyor.

Bir de sanki cebinden yaptı!

Bu ülke de sanayi bölgelerinin elektiriği kesildi !

Tarım ve hayvancılık ülkesiyken, dışa bağımlı hale gelinmiş.

Tarım bitmiş, hayvancılık bitmiş, üretimde de dayanabilenler zar zor ayakta kalıyor...

Şatafat içinde yaşayan laf bezirganları "cambaza bak" diyor, esnafı, pazarcıyı işaret ediyorlar.

Stokçu market,
Fırsatçı esnaf,
Aç gözlü satıcı,
Dıj güçler,
Küresel kriz,
Savaş...
Bir sürü bahane...

Bu duruma getirenlerin hiç suçu yok!

Milyonlarca maaşlı insan ise, çaresizlik içinde, geleceği çalınmış "bıçak kemikte" yaşamaya, ölmemeye çalışıyor...