Jean Paul Sartre’ın insanın sorumluluk aldıkça özgürleşmesine, İmmanuel Kant’ın ödev ahlakına, varoluşçuların insana ontolojik değer vermelerine o kadar çok ders veriyordu ki...

Küçük bir kız çocuğu feryat figan ağlıyor. “Bana emanet edilen şeyi ben nasıl yırtarım, onu devlet veriyor bana; ben almıyorum, o yırtılmaz, o sapasağlam duracak, onu devlet nasıl yaptıysa ben de öyle tutmak zorundayım. Ben onu nasıl yırtarım.” Geçmiş zamanlarda sosyal medyaya yüklenen bir video olay olmuştu. Videoda, okuldan verilen kitabı yırtılan küçük bir kız, “devletin bana emanet ettiği kitap nasıl yırtılır...” diye ağlıyordu.

 Dünya Etiği İkinci Plana İtmiş ve İnsanın Ontolojik Değerini Yitirmiştir

Ben videoyu utanarak izledim. Dünyanın etiği bu kadar ikinci plana ittiği ve insanın ontolojik değerini yitirdiği bir dönemde bu küçük kız Jean Paul Sartre’ın insanın sorumluluk aldıkça özgürleşmesine, Immanuel Kant’ın ödev ahlakına, varoluşçuların insana ontolojik değer vermelerine o kadar çok ders veriyordu ki... Devletin yatılı okullarında evinde yemediği ekmeği yemiş, giyinmediği kıyafeti giymiş birisi olarak bu videodan çok etkilendim. Ülkeyi ve insanlığı böyle güzel insanların kurtaracağı ve ayakta tutacağı düşüncesi bende egemen oldu.

Filozof Jean  Jacques Rousseau Çocuğun Toplum İçinde Bozulduğundan Bahseder

Konuyla ilgili lehte ve aleyhte bir sürü tez geliştirilebilir. Bu ülkeyi böyle milliyetçi gençler kurtaracaktan, devletin öğrenciye kitap vermesi lütuf değildire, böyle küçük yaşlarda beyinlere devlet korkusu mu konura... Filozof Jean Jacques Rousseau çocuğun toplum içinde bozulduğundan bahseder. Aslında bu küçük ama yüreği büyük kız en doğal haliyle konuşuyor, ilerde onun ne hale geleceğine toplum karar verecek. Burada ırkçılık, devlet fetişizmi ve sorumluluk duygusu arasında ince bir ayrım bulunmaktadır. Yoksa devletin yaptığı bir lütuf değildir, tabi ki de devlet herkese eşit, ücretsiz eğitim vermek zorundadır. Ve de çocuğun davranışı, emanete sahip çıkmak gibi bir değer ve insanların devletin malı deniz, yemeyen domuz felsefesinin zıddı anlamında yorumlandığında anlam kazanıyor. Burada devlet ve eğitim ilişkisi bağlamında Adam Smith’in eğitim devleti kavramını incelemek yerinde olacaktır.

Adam Smith devletin eğitim konusunda sunacağı hizmetlerle, kişilerin düzen hakkında ve toplumsal çıkar hakkında daha fazla bilinçleneceğini düşünmektedir. Yani Smith bireylerin kamu çıkarları hakkında belli bir bilince ulaşmalarının yönteminin eğitim olduğunu söyler. Bunun için de bilim ve felsefe eğitimi yaygınlaştırılmalıdır. Smith’in idealindeki eğitim devleti her bucakta kurulacak okullar aracılığıyla fakir aile çocuklarına okuma ve yazma öğretebilmelidir. Ona göre emekçilerin eğitim durumlarının iyileştirilmesi de sosyal ve siyasal iktidarın sürdürülebilmesi adına gereklidir. Bu kızımızın feryadı ile Adam Smith’in şu saptaması yakın ilişki içindedir: “ İnsanlar içinde yaşadıkları, eğitim aldıkları ve korundukları toplum ya da devlete karşı doğal olarak yakınlık ve sevgi duyarlar.”

 İnsana Yapılan Yatırım Eğitim Gelişiminin Temel Motorudur

Bir eğitim devletine inanmış olan Adam Smith insana yapılan yatırımın eğitimin gelişiminin temel motoru olduğunu düşünür. İşte bu kadar önemli olan eğitim; devletin kendisine emanet ettiği kitap yırtılınca benim olmayan bir şeyi nasıl yırtarım diyecek kadar değer yargılarına sahip bireyler yetiştirebilmelidir. Devletin hepimiz için gerekli bir organizma olduğunu düşündüğümüzde, insanı yaşat ki devlet yaşasın diyen bir kültürden gelenler olarak önce insan deyip, insanı devlete önceleyerek devlete sahip çıkan bireyler, devletin bir eğitim devleti olarak, herkese eşit, ulaşılabilir ve ücretsiz eğitim verebilmesinin de garantisidir. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...