Başkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burhanettin DÖNMEZ ile meslek kanununu ve kariyer basamaklarını bu bağlamda öğretmenin niteliğini konuştuk.

“Eğitim açısından en etkili ve belirleyici değişken öğretmendir, öğretmenin niteliğidir. Bir çok üniversitede hiçbir eğitim bilimci öğretim üyesinin derse girmediği formasyon programları devam ediyor. Öğretmen yetiştirmek amacı ile bugüne kadar bir türlü Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Üniversiteler arasında koordinasyon sağlanamamıştır.”

 “Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerinde yeterince çalışılmadan, baskılar nedeni ile bir an önce çıkarmış olmak için çıkarıldı. Kanun özlük hakları ile ilgili birkaç maddeden ibaret bir düzenleme, buna meslek kanunu demek bile doğru değil. Üzücü olan şey kanun taslağını okuyup eleştirmeyen, tepkilerini ortaya koymayanların, kanun çıktıktan sonra feryat etmeleridir. Bakanlar gelirler giderler, önemli olan bir sistem kurmak ve sürdürmektir.”

“Kanunun amir hükmü nedeni ile sınav yapılacaktır. Yürürlükteki kanunu uygulamamak suçtur. Hatta Bakan sınav yapmayacağız dese bile yasayı uygulamıyor diyenler çıkacaktır. Bazı öğretmenler Kanun değiştirilsin diyor ama Kanun daha yeni çıktı. Kanun düzenlenirken neredeydiniz demezler mi adama? ömrünü öğretmen yetiştirme işine adamış bir insan olarak benim öğretmenlere karşı olmam mümkün değil, bir meslek olarak öğretmenlere verilen maaşın ve ücretin çok yetersiz olduğunu en iyi bilenlerden biriyim. Fakat kariyer sistemini salt maaş artışı olarak görmek yanlıştır.”

Burhanettin hocam, sizinle gündemdeki bir konuyu; meslek kanununu ve  kariyer basamaklarını bu bağlamda öğretmenin niteliğini konuşmak istiyoruz. İsterseniz önce öğretmen yetiştirme ile öğretmenin niteliği ile başlayalım ne dersiniz?

Tabii ki, ülkelerin gelişmesi ve kalkınması açısından eğitimin ve öğretmenin niteliğinin ne denli önemli olduğunu uzun uzun anlatmama sanırım gerek yok. Yapılan araştırmalar, alt yapı olanaklarının; bina araç gereç ve benzeri etkenlerin eğitimin başarısı üzerindeki etkisinin %9 civarında olduğunu gösteriyor. Bu oran sadece öğretmenin etkisi açısından bakıldığında %30 civarındadır. Bir başka deyişle eğitim açısından en etkili ve belirleyici değişken öğretmendir, öğretmenin niteliğidir.

Bu durum genel olarak bilinmekle birlikte, Türkiye de bugüne kadar nitelikli öğretmen yetiştirme açısından yapılanlara bakıldığında yeterli olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Bu açıdan asıl üzerinde durulması gereken ve çok üzücü olan durum ise eğitimin ve öğretmen yetiştirmenin iyi planlanmaması nedeni ile ortaya çıkan acil sorunların politik kaygılarla ve el yordamıyla çözülmesi, üretilen palyatif önlemlerin sürekli hale getirilmesi;geçici olarak yapılan uygulamaların kişilere sağladığı bazı avantajların hak olarak görülmesi ve bu durumun öğrencilere ve ülkenin geleceğine verdiği  zarardır.

Hali hazırda öğretmenlerin yarısından fazlası; %57’si asıl amacı öğretmen yetiştirmek olmayan,  fakülte mezunlarıdır. Bunların çoğu, niteliği yıllardır tartışılan pedagojik formasyon belgesine sahip olanlardır.  Hatta bir çok üniversitede hiçbir eğitim bilimci öğretim üyesinin derse girmediği formasyon programları devam ediyor. Oysa yaygın bir biçimde bütün öğretmenlerin eğitim fakültesi mezunu olduğu sanılır ve nitelik söz konusu olduğunda eğitim fakülteleri suçlanır. Yanlış anlaşılmasın eğitim fakülteleri mükemmeldir demiyorum ama hiç değilse öğretmen eğitim fakültesi mezunu olmalı, atanmayı bekleyen yüzbinlerce aday varken, açık öğretim mezunları halâ öğretmen olabiliyorsa çok şey söylemeye gerek yok.  

Öğretmen yetiştirmek amacı ile bugüne kadar bir türlü Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ve Üniversiteler arasında koordinasyon sağlanamamıştır. Öğretmenlerin uygulama ağırlıklı olarak tezsiz yüksek lisans düzeyinde yetiştirilmeleri MEB’in  girişimi ve  yapılan protokole rağmen YÖK tarafından savsaklanmıştır. YÖK’ün tezsiz yüksek lisans programlarını açmaması nedeni ile MEB baskılara dayanamamış, pedagojik formasyon programlarının tekrar açılmasına kerhen rıza göstermiştir. Neyse, bu soruya şimdilik bu kadar cevap vermiş olayım, mevzu derin, aksi taktirde başka bir konu konuşamayız.

Peki sayın hocam, bu kariyer basamakları konusuna gelelim, 60 yıllık özlem deniyor ne dersiniz?

Evet, bir kariyer sisteminin oluşturulması yıllardır tartışılan bir konu. 60 yıllık özlem deniyor ama o kadar olmasa bile 1739 sayılı kanun 1973 yılında çıkarıldığına göre nerden baksanız 50 yıla yakın bir zaman geçti. Kanun öğretmenlikten ihtisas mesleği olarak söz ediliyor. Maalesef bugüne kadar hayata geçiremedik. Her meslekte olduğu gibi öğretmenliğin bir kariyer mesleği olarak planlanması; kariyer basamaklarının oluşturulması, çalışan, başarılı olan öğretmenlerin başarılarının değerlendirilmesi ve diğer öğretmenlere de örnek olması istenen bir durum. Öğretmenlik Meslek Kanunu üzerinde yeterince çalışılmadan, baskılar nedeni ile bir an önce çıkarmış olmak için çıkarıldı.  Kanun özlük hakları ile ilgili birkaç maddeden ibaret bir düzenleme, buna meslek kanunu demek bile doğru değil. Üzücü olan şey kanun taslağını okuyup eleştirmeyen, tepkilerini ortaya koymayanların, kanun çıktıktan sonra feryat etmeleridir. Söz konusu kanun birkaç maddeden ibaret ve orada uzman öğretmenlik için 180, başöğretmenlik için 240 saat eğitim verileceği ve sınav yapılacağı yazıyor. 

Sayın hocam öğretmenlerin bu kariyer basamakları sınavına karşı tutumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sosyal medyadaki paylaşımlarınızdan anladığım kadarı ile bu konuda öğretmenleri çok haklı bulmuyorsunuz sanıyorum, ne dersiniz?

Bildiğiniz gibi zaman zaman çeşitli mecralarda görüşlerimi ifade ediyorum. Söylediklerim bazılarının hoşuna gitmiyor. Sahte hesaplar üzerinden hakaret edenler, küfredenler oluyor. Bu öğretmene yakışan bir davranış değil.  Bunu yapanların öğretmen olduğunu sanmıyorum. Bu acizliktir. Benim bir milyondan fazla öğretmene cevap yazmam mümkün değil.  Hiç okumadan anlamadan, öncesini sonrasını bilmeden benim yeterliğimi sorgulayanlar;  sen hiç öğretmenlik yaptın mı? Hiçbir okulu ziyaret ettin mi, halâ soruma cevap vermedin, profesörler de sınava girsin diyenler var. Keşke bu kadar zamanım olsa, her birine tek tek cevap verebilsem, anlatabilsem, ama bu kadar zamanım yok. Ben bir öğretim üyesiyim, uzmanlık alanım eğitim yönetimi, eğitim politikaları, sizin de gayet iyi bildiğiniz gibi ben şahsi getirisini  hesap etmeden doğru bildiklerini söyleyen bir insanım. Söylemeye de devam edeceğim. Bazıları bir milyondan fazla öğretmenin kendisini linç etmesinden korkabilir ya da like (beğeni) almayacağını düşünerek yazmayabilir, konuşmayabilir ya da doğru olmadığı halde  öğretmenlerin hoşlarına gidecek şeyler yazabilirler. Ben politikacı değilim, bu benim işim. Ben kimseye kendimi ispat etmek ya da beğendirmek zorunda değilim. Fakat ömrünü bu işlere veren, bugüne kadar yüksek lisans, doktora, doçentlik başta olmak üzere onlarca sınava giren, halâ performansı her yıl yöneticileri ve öğrencileri tarafından değerlendirilen biri olarak hoşlarına gitmese de görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim. Okumalarında, dinlemelerinde fayda olduğunu sanıyorum.

Evet, Kanunun yayımlanması ve yürürlüğe girmesinden sonra kariyer basamakları konusu, öğretmenler arasında yoğun bir biçimde tartışılmaya başladı.  Kanun taslağının ilgili toplum kesimleri ile paylaşıldığı dönemde sürece yeterince müdahale etmeyen dernekler, vakıflar, sendikalar, siyasi partiler ve daha da önemlisi öğretmenlerin kendileri Kanun yürürlüğe girdikten sonra konuyla sadece özlük hakları açısından baktılar. Kanunda sözü edilen uzman öğretmen ve başöğretmenlikle ilgili hakların süresini dolduran bütün öğretmenlere koşulsuz olarak verilmesini talep etmeye başladılar. Merak edenler bakabilirler o dönemde böyle meslek kanunu olmaz, derhal geri çekilmelidir dediğim, gerekçelerini anlattığım tweetler duruyor. Kanunun eleştirilebilecek yönleri var o zamanda söyledim, şimdi de söylüyorum. Fakat açıkça söylemek gerekirse öğretmenlerin şu andaki talepleri meşru ve makul değil. Yasalar eleştirilebilir fakat yürürlükte olduğu sürece uyulması gerekir. Toplumsal düzen, hukuk devleti anlayışı bunu gerektirir. Tabii ki eleştirebilirler. Keşke öğretmenler eğitimle ilgili her konuda bu kadar güçlü eleştiriler yapsalar, çok iyi olurdu. Biri birimizden öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum.

Peki hocam, size göre öğretmenler kariyer basamakları sınavına neden karşı çıkıyorlar?

Öğretmenler, Öğretmenlik Meslek Kanunundaki bu düzenlemeye çeşitli gerekçelerle karşı çıkıyor. Nedir bu gerekçeler diye baktığımızda, yazılı, görsel ve sosyal medyadan izlediğim kadarı ile  biz zaten uzmanız, bizim yeterliğimizi kim nasıl ölçecek, sınavdan başarısız olanlar uzman değil mi, bu öğretmeni aşağılamaktır, verilen eğitimin içeriği çok fazla, anlatılanlar benim alanımla ilgili değil, bize ders anlatanlar ders anlatmayı bilmiyorlar. 500 sayfa ders notunu kendileri ezberlesin de görelim, çok fazla gereksiz bilgiler var, buna benzer bir çok şey söyleniyor.  

Bu söylenenleri değerlendirmek gerekirse, bazıları biz uzmanız derken, yeterli değilsek bizi neden öğretmen olarak atadınız diyor. Bir kısmı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun  43. Maddesini  kendi istediği gibi yorumluyor. Aynı ifade meslek kanununun 3. Maddesinde de var. Kanun “Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” diyor. Peki lisans mezunu mütehassıs (uzman) olur mu? Evet ihtisas yaparsa olur. İhtisasın nasıl yapılacağı bellidir. Kanun bu yolu gösteriyor zaten. Bunun yolu ya lisansüstü eğitim yapmak ya da kariyer basamakları sınavında başarılı olmaktır.  Ama bazı öğretmenler hem ihtisas yapmamışlar ve yapmak istemiyorlar, hem de biz uzmanız diyorlar. Bu arkadaşlar yanlış anlıyorlar. Kanun, öğretmenlik ihtisas yapılabilecek bir meslektir. Bir kariyer mesleğidir demek istiyor. Neredeyse 50 yıldır biz öğretmenliği, öğretim üyeliği gibi, doktorluk gibi bir kariyer mesleği haline getirmeye çalışıyoruz. Bakanlar gelirler giderler, önemli olan bir sistem kurmak ve sürdürmektir. Sözgelimi, 20 yıl da çalışsa bir pratisyen hekim TUS’a girmezse, gerekli eğitimi almazsa uzman hekim olabilir mi?  Ya da bir araştırma görevlisi onlarca sınava girmeden, başarılı olmadan sadece zamanın geçmesini bekleyerek 10 yıl sonra doçent 20 yıl sonra profesör olabilir mi? Tabii ki hayır. Kısaca lisans mezunu zamanın geçmesi ile uzman olmaz.  

Yeterlik konusuna gelince, bu sınav öğretmenlerin yeterliklerini ölçmüyor, uzman öğretmenlik için verilen 180 saatlik, başöğretmenlik için verilen 240 saatlik eğitimin ne kazandırdığını ölçmeye çalışıyor. Doğal olan da budur. Her kurum bir etkinlik sonunda etkinliğin değerlendirmesini yapar, yapmak zorundadır. Bunun için de bir ölçmeye ihtiyaç vardır. Yasada bu durum açıkça ifade edilmiştir. Sınava girmek zorunlu değildir. Sınava girmeyenler ya da girip başarısız olanlar öğretmen değil mi? Şeklindeki sorunun anlamsız olduğu açık. Tabii ki onlar başlangıçta öngörülen yeterliklere sahip oldukları için öğretmen olarak atandılar ve öğretmen olarak devam edecekler. Fakat başlangıçta bu yeterlikler nasıl ölçüldü diye bakarsak KPSS ile ölçüldü, o zaman itiraz ettiler mi? Hayır!  Peki uzman öğretmen farklı bir iş mi yapacak diye soruyorlar.  Hayır, aynı işi yapacaklar, aynen üniversitelerde olduğu gibi Dr. Öğretim üyesi de, doçent ya da profesörde aynı dersi verebilir. Üniversitelerde böyle bir sorun yok. Herkes kariyerinde ilerlemek için çalışır. Böyle bir uygulama öğretmeni aşağılamak mıdır? Bence hayır. Her meslekte, meslek elemanlarının gelişimi planlanmalı, gerekli eğitim verilmeli, eğitimin başarısı ölçülmelidir. Öğretmenler, öğrencilerini değerlendirmek için sınav yapınca onları aşağılamış mı oluyor? Tabii ki hayır. Test sınavı bu kadar kötü ise bundan sonra test sınavı yapmayacaklar mı? Tabii ki yapacaklar. Yanlış anlaşılmasın ben test sınavı çok iyidir demiyorum sadece çelişkiyi göstermek istedim.

İtiraz edenler açısından ikinci  ana tema verilen 180 saatlik  eğitimin içeriği ve niteliği ile ilgilidir. Hemen ifade etmek gerekirse bu sınavın olup, olmaması ile ilgili değildir. Kanunda  sınav var, sınav yapılacaktır. Fakat içerik ve öğretim yöntemleri her zaman eleştirilebilir. Öğretmenler bu konuda belki haklı da olabilirler. Bu ilk sınav olduğu için alınacak geri bildirimlere dayalı olarak eğitimin içeriği de, sınavın şekli de gözden geçirilebilir. Anladığım kadarı ile Bakanlık öğretmenleri bir an önce uzman ya da başöğretmen yapmak için acele etti. İçeriği branşlara göre oluşturamadı. Bu kadar kısa sürede yüz yüze eğitim yapması belki mümkün değildi. İşin özü bu yenilik prematüre doğdu. Hayata tutunmaya çalışıyor. Ben de yaşatmaya çalışalım diyorum.

Açıkçası, öğretmenler kendilerinin sınava dayalı olarak değerlendirilmelerini istemiyor. Kendilerinden bir sürü gereksiz bilgiyi ezberlemelerinin istendiğini söylüyorlar. Test sınavı ile yeterlik ölçülmez diyorlar. Ama daha önce “Öğretmen Strateji Belgesi”nde öngörülen performans değerlendirmesine de karşı çıkmışlardı ve tepkiler nedeni ile dönemin bakanı uygulamaktan vazgeçmişti.  Fakat burada durum farklı. Kanunun amir hükmü nedeni ile sınav yapılacaktır. Yürürlükteki kanunu uygulamamak suçtur. Hatta Bakan sınav yapmayacağız dese bile yasayı uygulamıyor diyenler çıkacaktır. Bazı öğretmenler Kanun değiştirilsin diyor ama Kanun daha yeni çıktı. Kanun düzenlenirken neredeydiniz demezler mi adama? Sonra bu Bakanın tek başına yapabileceği bir iş olmadığı gibi değiştirilmesi gereken bir husus da değildir. Kanunun bana göre de  bir çok eksiği var ama yanlış olan sınavın yapılacak olması değildir. Umarım politik nedenlerle geri adım atmazlar.  

Bakınız Sayın Bakan açıkladı, yasal zorunluluğu yerine getirmek durumundayız, sınav kolay olacak, eğitim sistemimiz çok sayıda uzman kazanacak, biz tezsiz yüksek lisansı ve eğitim alanları dışında yapılan lisansüstü eğitimi de kabul ediyoruz. Öğretmenimizi mağdur etmek istemiyoruz diyor. Daha ne desin? Hatta öğretmenlerin fark etmediği ya da ifade etmediği bir başka nokta şu; yaz tatilinde, uzaktan eğitimle, kolay olacağı söylenen bir sınav sonunda uzman olmak ve yüksek lisans yapanların sahip oldukları özlük haklarına hatta daha fazlasına sahip olmak az bir avantaj değildir. Yüksek lisansa 657 sayılı kanun bir kademe verirken, bu kanun bir derece veriyor.  Öğretmenler ise tatil yapamadık diyorlar. Sınav zorunlu değil ki.

Bana sorarsanız,  alan eğitimi ve eğitim bilimleri dışında yapılan lisansüstü eğitim sayılmamalı, hatta bir ara mezun durumda olanlara  verilen, içeriği aynı olan  pedagojik formasyon yüksek lisans olarak kabul ediliyor. Bu türden formasyon belgelerinin de lisansüstü eğitim olarak kabul edilmesi yanlıştır. Bu durumda aynı içeriği daha ayrıntılı olarak lisans düzeyinde alan eğitim fakültesi mezunları da yüksek lisans yapmış sayılmak isterlerse haklı olabilirler.  Alan dışında yapılan yüksek lisansa öğretmenler de karşı çıkıyor, bakın bu noktada bana göre de haklılar. Sanırım Bakanlık  öğretmenlere iyilik yapmak için daha fazla öğretmenin uzman ya da başöğretmen olması için bu yola başvurdu.  Öyle de olsa yanlış, yanlıştır.

Peki öyleyse nasıl yapmak gerekir?

Bana göre uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik için verilecek eğitim,  Bakanlıkla üniversiteler arasında yapılacak işbirliği çerçevesinde lisansüstü eğitime kaydırılmalı, içerik yeterliklere dayalı olarak birlikte oluşturulmalı, zamana yayılmalı ve uygulama boyutları olmalıdır. Bir yaz tatiline sıkıştırılmamalı, uzaktan eğitimle olmamalıdır.

Hocam uzman öğretmenlik ya da başöğretmenlik kıdeme göre verilse kötü mü olur? Neden istemiyorsunuz?

Ödüllerin başarı yerine kıdeme göre verilmesi yasal olmadığı gibi doğru da değildir. Bu tür ödüller alanı da vereni de, ödülü de değersizleştirir. Asıl o zaman öğretmenin saygınlığına zarar verir. Söke söke almak varken, lütuf olarak verilmesi çalışkan, gayretli, kendisini geliştiren, her türlü takdiri hak eden öğretmenlerimize karşı saygısızlık olmaz mı? Böyle çok sayıda öğretmenimiz var. Özellikle salgın döneminde çok güzel örneklerini gördük. Öğretmenler bana kızacaklar ama doğrusunu söylemek gerekirse az sayıda da olsa, zamanının önemli bir kısmını öğretmenevinde okey oynayarak geçiren, ders döneminde hasta olmadığı halde rapor alan, öğrencilerle yeterince ilgilenmeyen, kendisini geliştirmek için hiç bir çaba sarf etmeyen, yıllardır bir kitap bile okumayan öğretmenlerimiz de var. Her meslekte olduğu gibi.  İşte bu nedenle  suyu getirenle testiyi kıranı bir tutmamak gerekir. Bunlara uzman demek diğerlerine saygısızlık olur. Her kes aynı ödülü alırsa motivasyonu nasıl sağlayacağız.

Öğretmenin yararına olan bir şeyi benim istememem söz konusu bile olamaz. Ben de bir öğretmenim,  45 yılımı eğitimin çeşitli kademelerinde; köyde, kasabada, milli eğitim müdürlüklerinde, Bakanlıkta, üniversitelerde çalışarak geçirdim. Binlerce öğretmen, müfettiş, yönetici yetiştirdim. Öğretmenlik mesleğinin  meşru haklarını ve çıkarlarını savunma ve mesleğin saygınlığını artırma anlamında üzerime düşen her şeyi bugüne kadar severek yaptım,  bundan sonra da yapacağım. Ülkenin geleceği, çocuklarımızın istikbali için öğretmenin niteliğini geliştirmek zorundayız. Biz ülke olarak öğretmen ihtiyacı konusunda sayısal problemleri çoktan aştık, hatta uygulanan yanlış politikalar nedeni ile mevcut öğretmenler kadar, atanmak için sırada bekleyen adaylar var.  Artık var gücümüzle  öğretmenlerin nitelik sorunları ile uğraşmak zorundayız. Maalesef genel olarak  öğretmenlerimizin çok nitelikli olduğunu söyleyemiyorum. Çünkü YÖK’ün ve üniversitelerin hala öğretmen yetiştirme işini çok ciddiye almadıklarını, politik davrandıklarını en iyi bilenlerden biriyim. Oysa ülkenin geleceğini öğretmenlerin niteliği belirleyecektir. Hiçbir eğitim sisteminin başarısı, öğretmenin niteliğinden ayrı düşünülemez. Öğrenmeyi bırakan öğretmen öğrenciye faydalı olamaz. Ülkeler arasındaki rekabettin giderek arttığı bir dönemde Ülkenin nitelikli öğretmenlere her zamankinden daha çok ihtiyacı var.  Atatürk’ün dediği gibi ülkeleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Bu sorunu da suhuletle, öğretmenleri incitmeden, motivasyonlarını kırmadan çözmek zorundayız. Ama onların da bunu anlamaları lazım.

Bazı öğretmenler maalesef konuyu indirgemeci bir anlayışla salt maaş artışı olarak görmektedirler. Hatta ne uzatıyorlar, asgari ücrette artış yaparken sınav mı yaptılar, vereceklerse versinler diyenleri gördüm. Sorun salt öğretmenlerin ekonomik kazançlarının artırılıp artırılmaması değildir. İleriye dönük olarak sistemde bir model oluşturma; öğretmeni kendisini geliştirmeye, lisansüstü eğitim yapmaya özendirme, hizmet içinde yetiştirme işidir.  Yanlış yapılan şeyler olabilir; verilen eğitimin içeriği, öğretim yöntemleri vs. bunlar düzeltilebilir.  Hiçbir şey tamamen siyah ya da beyaz olmak zorunda değildir. Gri de olabilir. Öğretmenler eleştirilerinin bir kısmında haklı olabilirler. Eminim ki Bakanlık bunları dikkate alacak ve aynı hatayı bir daha yapmayacaktır. Fakat sınav yapılmalıdır. Aksi taktirde yıllardır düşünülen bir kariyer sisteminin kurulması mümkün olmayacaktır. Sınavın yapılmaması öğretmenler eliyle öğretmenlik mesleğinin saygınlığına vurulan bir balta olacaktır.

Yoksa benim öğretmen kaynağından gelen ve hala yaptığı iş öğretmenlik olan, öğretmen yetiştiren bir kurumda çalışan bir insan olarak öğretmenlerin maaşlarında artış olmasına karşı olmam mümkün mü?  Konu bu olduğunda, enflasyon nedeni ile  öğretmen maaşlarına seyyanen zam yapılması için buyurun hep birlikte çalışalım. Öğretmenlik başka hiçbir meslekten daha önemsiz ve çalışma şartları  daha kolay bir meslek değildir.

Hocam son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Son olarak tekrar söylüyorum, ömrünü öğretmen yetiştirme işine adamış bir insan olarak benim öğretmenlere karşı olmam mümkün değil, bir meslek olarak öğretmenlere verilen maaşın ve ücretin çok yetersiz olduğunu en iyi bilenlerden biriyim. Fakat kariyer sistemini salt maaş artışı olarak görmek yanlıştır.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. 

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...