Ankara Üniversitesi Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Uygulama ve Araştırma Merkezi Kurucu Müdürü Prof. Dr. Sedat SEVER ile okuma kültürü üzerine konuştuk.

“ “Okuma kültürü edinmiş birey” yetiştirmek eğitim sistemimizin ulaşması gereken en temel amacı olmalıdır.  Eğitim sistemimiz okuryazar değil, okur yetiştirmeyi öncelemelidir. Okulöncesi dönemde çocukların kendi gerçekliğine uygun resimli kitaplarla buluşması, onlara her gün düzenli kitap okunması,  çocukların duygu ve düşünce bilinçlenmesinde, okula başladıktan sonraki başarılarında büyük fark yaratmaktadır.”

“Köyü tarafından kucaklanmamış çocuk, onun sıcaklığını hissedebilmek için bir gün o köyü yakar. Kitaplar, çocukların yaşlarına, gelişim özelliklerine ve gereksinmelerine uygun olarak seçilmelidir. İyi bilinmelidir ki her kitap çocuğa göre değildir. Demokratik toplumlar, aklının kılavuzluğunda yaşamını yönetme becerisi edinmiş duyarlı bireylere gereksinim duyar. Verimsiz Türkçe öğretiminin, eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından biri olduğunu düşünüyorum.”

Hocam sizce, eğitim sistemimizin en temel amacı ne olmalıdır?

“Okuma kültürü edinmiş birey” yetiştirmek eğitim sistemimizin ulaşması gereken en temel amacı olmalıdır.  Eğitim sistemimiz okuryazar değil, okur yetiştirmeyi öncelemelidir. Okuma isteği uyanmış, yazılı kültür ürünlerinin dünyasıyla tanışmış; tanıştığı bu dünyanın kendine sunduğu iletileri paylaşma, sınama, sorgulama yeterliğine ulaşmış; bu dünyanın kendine sunduğu olanaklarla yaşamayı alışkanlık haline getirmiş bireylerin edinmiş olduğu kültürdür okuma kültürü. En yalın söyleyişle, yazılı kültürle dost olmuş bireyler de diyebiliriz okuma kültürü edinmiş kişilere. Demokratik toplumların gereksinim duyduğu düşünen-duyarlı bireylerin edinmesi gereken en temel kazanımlardan biridir okuma kültürü.

Ülkemizin gelişmiş ve uygar toplumların etkin bir üyesi olabilmesi için bilim üretebilmesi, bunu teknolojiye dönüştürebilmesi gerekir. Bilim ve sanat üretebilmek için yaratıcı, çok boyutlu ve bağımsız düşünme alışkanlığı edinmiş, girişimci bireylere gereksinim vardır.

Bir ülkede bilimsel düşüncenin yaşamın her alanında yaygınlaşabilmesi, kişilerin erken çocukluk döneminden başlayarak özerk bir kişilik geliştirebilmeleriyle olanaklıdır. Bu nedenle, çocukların, görsel iletişim araçlarının iletileriyle kuşatıldığı bir dönemde,  bilişim teknolojilerinden de amaca uygun ve etkilice yararlanabilmesi için çocuğun eğitiminden sorumlu tüm kurumların, kişilerin duyarlıklarını,  okuma kültürü edinmiş bireyler yetiştirmede buluşturması gerekir.

Çocuk edebiyatının, çocuğun okuma kültürü edinme sürecindeki yeri nedir?

Çocuk edebiyatı, okur yetiştirme; düşünen, duyarlı birey yetiştirme sürecinin temellerini atan; bunu da başlangıçta renk ve çizginin, gittikçe sözcüklerin anlam oluşturma gücüyle gerçekleştiren bir edebiyattır. Yaratıcısı, çizer-yazar (sanatçı); alımlayıcısı çocuktur.

Çocuk edebiyatı, bebeklikten başlayıp gençlik dönemine değin, çocukların ilgi ve gereksinmelerine, dil ve anlam evrenlerine uygun olarak onların duygu ve düşünce dünyalarını sanatsal nitelikli görsel ve dilsel kurgularla zenginleştirme eyleminin adıdır. Temel amacı da çizginin, rengin ve sözcüklerin anlatım olanaklarıyla çocuklara yaşam ve insan gerçekliğini duyumsatmaktır.

Çocuk doğduğu andan başlayarak öğrenme gereksinmesi içindedir.  Doğası gereği oynamak, eğlenmek, keşfetmek ve yeni şeyler öğrenmek ister. Çocukların sorma-bilme isteği, merak etme güdüsü bebeklikten başlayarak desteklenmeli; çocuğa, kendine sunulanları, duyu algılarını kullanarak anlamaya,  duyumsamaya dönük düşsel ve düşünsel çaba içine girebileceği ortamlar hazırlanmalıdır. Bu ortamı yaratan en etkili araçlardan biri de resimli kitaplardır. Çocukların oynama, eğlenme, keşfetme gereksinmelerini karşılayan resimli kitaplar; bebeklikten 2 yaşına değin, çocukların kitapla tanışmasına olanak sağlar. 3-4 yaş, çocuğun kitapla arkadaşlık evresidir. 5-6 yaşındaki bir çocuğun ailenin de duyarlı çabalarıyla kitap sevgisini edinmiş olması beklenir.

Okulöncesi, çocuklar için görsel okuma dönemidir. Çocuklar,  okuma yazma becerisi edininceye değin, genellikle, sözcükleri seslendirmeye ve anlamlandırmaya yarayan simgelerle iletişim kuramazlar. Simgeleri tanımak ve öğrenmek isteseler de onlarla sağlıklı bir iletişim için, okuma yazma becerisi edinmeyi beklemeleri gerekmektedir. Okulöncesi dönemde, çocukların duyu algılarını uyarmanın en etkili yolu, onları görsel ve dilsel uyaranlarla buluşturmaktır. İşte, çocuk edebiyatı, yarattığı özgün dilsel ve görsel kurgularla çocukların anlama ve anlatma becerilerini geliştirebilecekleri doğal bir yaşantı ortamı oluşturur. Çocuklara duyma ve düşünme sorumluluğu vererek onların düşsel ve düşünsel nice yolculuklara çıkmasına olanak sağlar. Çocukların, ilkokula kitap sevgisi kazanmış öğrenciler olarak başlamaları için güçlü bir temel atar.  İlkokul yıllarıyla birlikte, onları okuma kültürü edinme sürecinin etkin birer öznesi kılar.

Çocuğun erken dönemden başlayarak kitaplarla, edebiyat yapıtlarıyla buluşması neden önemlidir?

Sanatçılar tarafından çocuğa göre hazırlanmış; çocukların yaşına, ilgisine, dil ve anlam evrenine uygun her kitap, bebeklikten başlayıp 3-6 yaş evresindeki oyun çağına değin, çocukların resimlerdeki yaşantıları tanımasına, nesne ve varlıkları adlandırmasına, eğlenmesine; dinleme becerilerinin deneyim kazanmasına önemli katkılar sağlar. Bu süreç, görme duyusunun öğrenme sürecine katılmasına, duyu algılarının gittikçe bilinçlenmesine kılavuzluk eder.

Gelişim yaşam boyu süren ve aşamalara bölünmüş bir süreçtir. Her aşama bir önceki aşamanın birikiminden etkilenir. Bu bağlamda, kişilik gelişmesi yaşamın ilk günlerinden başlayarak birbiri üzerine binen ve birbirini hazırlayan dönemlerden geçerek oluşur.

Kişilik gelişmesi, karşılaşılan sorunlara uygun çözümler üretebilme, duygularını uygun biçimde gösterme, toplumsal çevreye uyum sağlama gibi kişinin geçirdiği bir değişim ve gelişim sürecidir. Bilinmelidir ki kişilik gelişmesi için yaşamın her döneminin kendine özgü gereksinmelerinin karşılanması gerekir. Kişilik,  gereksinmeler karşılandığında sağlıklı bir değişim ve gelişim gösterir. Kişinin en temel gereksinmesi öğrenmektir.  Kişi yaşamının her döneminde, her aşamasında öğrenme gereksinmesi duyar. Öğrenmek, insanlar için yaşamı anlamaya çalışmanın temel bir etkinliğidir. Bunun için çocuk yaşamının ilk günlerinden başlayarak nesne ve varlıklarla etkileşime girer. Amaç, kendini, yaşadığı çevreyi, tüm evreni tanımak ve anlamaktır.

İşte, bebeklik döneminden başlayarak sağlıklı bir kişilik gelişimi için çocukların öğrenme gereksinmelerine, yaşamı, insanı tanıma, anlama isteklerine duyarlı davranılmalı; anne-babalar çocukların öğrenme gereksinmelerini, onları özneleştirerek, onların yüreğine ve belleğine sorumluluk vererek yanıtlayan nitelikli resimli kitaplarla evde doğal öğrenme ortamları yaratmalıdır. Dizgeli biçimde yaratılan bu ortamlar,  dilsel gelişimlerine koşut olarak çocukların karar verme, sorun çözme, akıl yürütme gibi birçok bilişsel beceri kazanımlarına da temel oluşturacağı bilinmelidir.   

Okulöncesi dönemde çocukların kendi gerçekliğine uygun resimli kitaplarla buluşması, onlara her gün düzenli kitap okunması,  çocukların duygu ve düşünce bilinçlenmesinde, okula başladıktan sonraki başarılarında büyük fark yaratmaktadır. Bunun temel nedeni, kitap okuma etkinlikleriyle birlikte çocukların kendilerini özgürce gerçekleştirme deneyimlerinin,  duygu ve düşünce evrenlerinin zenginleşmesidir.

Evde çocuğun kitapla buluşturulması,  anne-baba ve çocuk ilişkisine nasıl bir katkı sağlar?

Bir Afrika atasözünü de anımsatarak yanıtlayalım bu soruyu. “Köyü tarafından kucaklanmamış çocuk, onun sıcaklığını hissedebilmek için bir gün o köyü yakar.” Sevgi, çocuğun en temel gereksinmelerinden biridir. Çocuk için öncelikli sevgi kaynakları da anne ve baba ve çevresindeki diğer aile bireyleridir.  Çocuğun duyu algılarını uyaran, düşünsel gelişmesine katkı sağlayan kitaplar; bir yandan, çocukta merak duygusu ve keşfetme isteği uyandırırken diğer yandan anne-baba ile nitelikli zaman geçirmesine olanak sağlar. Çocuk, en çok sevdiği varlıkla (anne, baba, kardeş vd.) zaman geçirmesine olanak sağlayan araca (kitaba) gittikçe saygı ve sevgi beslemeye başlar. Çocuktaki kitap sevgisi de bu tür etkinliklerle temellenir.

3 aylık evreden başlayarak çocukların duyu algılarını öğrenme sürecine katarak kavram tasarımlarını yetkinleştirmek anne, baba ve tüm eğitimcilerin öncelikli sorumluluğu olmalıdır. Çocukları, Türkçenin, görsel dilin yaratıcı anlatım olanaklarıyla düzenli biçimde serüvenlere çıkarmak, onların okul başarılarında da belirleyici olacağı bilinmelidir.

Sayın Hocam, sürekli “nitelikli kitap” vurgusu yapıyorsunuz. Çocuklarla buluşturulacak nitelikli kitapların en temel özellikleri ne olmalı? Ülkemizde, nitelikli ve çocuğa göre olan kitaplar ile çocuğa göre olmayan niteliksiz kitaplar arasındaki farkın yeterince kavrandığını düşünüyor musunuz?

Çocukluğun ilk ay ve yıllarında dilsel, bilişsel ve duyuşsal gelişimde hızlı değişimlere tanıklık edilir. Çocuklardaki bu hızlı değişim sürecinin, amaçlanan bir gelişimi de içermesi için duygu ve düşünce devinimini destekleyecek kitapların da içerik ve tasarım özellikleriyle çocukların yaşına, ilgi ve gereksinmelerine uygun olması, çocuğa göre hazırlanması,  çocuk gerçekliğini kuşatması gerekir.

Ülkemizde, çocuğa göre olan kitap ile çocuğu okumadan uzaklaştıracak kitap arasındaki farkın yeterince anlatılmış ve anlaşılmış olduğunu düşünmüyorum.

Kitaplar, çocukların yaşlarına, gelişim özelliklerine ve gereksinmelerine uygun olarak seçilmelidir. İyi bilinmelidir ki her kitap çocuğa göre değildir. Çocukların ilgi, gereksinim ve deneyimleri yetişkinlerden farklıdır. Yaşamı ve insan gerçekliğini anlama ve anlamlandırma becerileri hem bilinçlenme hem de gelişim süreci içindedir. Çocuk ve kitap etkileşimini kurmak, çocukları edebiyat metinlerinin etkin birer alımlayıcısı kılmak sanatçı olmayı gerektirir.

Çocuklara seslenen edebiyat metinlerin oluşum sürecinde, dil ve çizgiyle anlam oluşturan sanatçılar yoksa ortada çocuk için hazırlanmış olsa da nitelikli bir kitap yoktur. Hep söylüyorum, burada da yinelemek isterim, çocuk gerçekliğine duyarlı olmayan, çocuksu kitaplarla; edebiyatsız, sanatçısız kitaplarla, çocuklara okuma kültürünün edindirilmesi mümkün değildir.

Yetişkinin kendince oluşturduğu doğruları parmak sallayarak, çocuğu korkutarak aktaran kitaplar, çocukların okuma alışkanlığı kazanmasında önemli bir engeldir. Bir kitabın, eğitsel işlevi, görsel ve dilsel kurgunun estetik etkisini bastırıyor ya da gölgeliyorsa, o kitap,   iyi kitap, nitelikli edebiyat metni olma özelliğini de yitirmiş demektir.  En özlü belirlemeyle çocuklara duyma ve düşünme sorumluluğu vermekten uzak, yığma bir metindir o. Çocuğa göre olan edebiyat metinlerinin amacı doğrudan öğretmekten çok sezinletmek, söylenenlerin kılavuzluğunda çocuğun kendi duygu ve düşünce birikimini kullanarak anlam oluşturmasına olanak sağlamaktır. Yaşam ve insan gerçekliğine yönelik örtük iletiler sunmak, okuma eyleminde çocuğu özneleştirmektir edebiyat metinlerinin amacı. Kestirme bir söyleyişle yüreğe, belleğe sorumluluk verme işidir, edebiyat metinleriyle kurulan iletişim. Bunu ne kadar erken başlatırsak, çocukların belleğini de yüreğini de o kadar erken, insana ve yaşama özgü duyarlıklarla beslemiş oluruz.

Çocukların bilişsel, dilsel, toplumsal ve kişilik gelişimi için özellikle 5-6 yaşına gelinceye değin,  yaşlarına uygun nitelikli uyaranlarla;  resim, edebiyat, müzik gibi güzel sanatların iletileriyle buluşturulmasının yaşamsal bir önemi vardır.  Okulöncesi dönemden başlayarak çocukları, güzel sanatların duyguyu ve düşünceyi geliştirici olanaklarından yoksun bırakmak, onları edebiyat metinlerinden uzak tutmak, çocukların duyu algılarını körleştirmek, kavramsal gelişimlerini yoksullaştırmak demektir

Demokratik toplumlar, aklının kılavuzluğunda yaşamını yönetme becerisi edinmiş duyarlı bireylere gereksinim duyar. Bilinmelidir ki düşünen duyarlı bireyler, çağdaş, demokratik bir toplumun temel özneleridir. Görsel ve dilsel uyaranlarla kurulan etkileşim,  çocuk okur açısından,  insanı insan kılan iki temel değişkene;  yüreğine ve belleğine sorumluluk verme sürecidir. İşte, duygu ve düşünce bilinçlenmesi de nitelikli kitapların kılavuzluğunda, çocukları özneleştiren bu sorumlulukla gerçekleştir.

                                            

Çocuklara okuma kültürü kazandırabilmek için önerileriniz nelerdir?

Okuma kültürünün toplum düzeyinde yapılanması için,  erken çocukluk evresinden başlayarak okuma eylemini içselleştirmiş bireylerin yetiştirilmesi gerekir.

1-2 yaş, çocukların kitapla tanışma evresidir.  Bu yaşlardaki çocuklar; sesli kitaplar, banyo kitapları, kavram kitapları olarak da adlandırılan ABC ve sayma kitapları ile bir olayı renk ve çizgiyle kurgulayan az sözcüklü ya da sözcüksüz resimli kitaplarla tanıştırılmalı; kitaplar, anne-babanın kılavuzluğunda çocuğun yaşam alanına bir oyuncağı gibi katılmalıdır. Yetişkinler,  resimlerdeki nesne ve varlıkları adlarıyla seslendirmeli; kitapların resimlerine çocukla birlikte bakılmalı, sayfalar çocukla birlikte çevrilmeli ve resimlerin tanıklığında çocuğun da katılımıyla birkaç sözcükten oluşan cümlelerle kısa öyküler yaratılmalıdır.

3-4 yaş, çocukların kitapla arkadaşlık evresidir. Bu yaşlarda okuma kültürünün temellerinin atılabilmesi için çocuğun merak duygusunu devindirmek temel bir ilke olarak benimsenmelidir. Heyecanlandıran, güldüren bol resimli (3/4 resim) masal, öykü ve anlatılar çocuklarla birlikte incelenmeli; yetişkinler, kitabı söyleyiş ilkelerine uygun seslendirerek çocuklar için doğal bir dil edinimi ortamı yaratmalıdır.

4, 5 ve 6 yaş, çocuğa kitap sevgisinin kazandırılması evresidir. Çocuk, bu yaşlarda kişiliğine biçim arayışı içindedir. Toplumsal çevresini genişletme arayışı da yoğunlaşmıştır. Bu arayış, çocuğu tükenmez bir soruşturma ve öğrenme isteğine yöneltir. Çevresindekilerin sağladığı özerkliğe ve desteğe koşut olarak da sorma, öğrenme çabalarını artırarak sürdürür.

Bu dönemde, çocukların söylemekten zevk aldıkları sayışmacalar, tekerlemeler, oyun etkinliklerinin doğal bir parçası durumuna getirilmeli; çocuklara, bilmece sorma-yanıtlama çalışmalarıyla Türkçenin anlam incelikleri sezdirilmelidir. İki, üç dörtlükten ve bellekte kalıcı kısa dizelerden oluşmuş, sözcüklerin yarattığı ses örüntüsüyle istekle söylenen ve dinlenen şiirler, çocuklarla birlikte seslendirilmelidir. Bu evrede aileler, her gün en az 20-30 dakikayı, resimli yazınsal metinleri çocuklarla birlikte okumaya ve incelemeye ayırmalıdır.

İlkokulun ilk aylarında okuma yazma becerisi edinmeye başlayan çocuk için, görsel okumadan dilsel okumaya geçiş dönemi de başlamış demektir. Ailenin ve okulun duyarlı, bilinçli ve dizgeli çabaları, çocukların okuma alışkanlığı kazanmalarında belirleyici etkendir. Bu dönemde çocukları dil ve anlam evrenine uygun nitelikli yazınsal (masal, şiir, öykü, roman vb.) ve öğretici metinlerle (makale, deneme, söyleşi vb.), sanatsal özellikler taşıyan resimler, fotoğraflar, karikatürler, çocuk şarkıları ve kısa filmlerle buluşturmak temel bir ilke olarak benimsenmelidir.

İlkokulda okumayı alışkanlığa dönüştüren bir çocuk için okuma kültürü edinmenin en duyarlı aşaması, eleştirel okuma becerisi edinmedir. Ortaokul, bu becerinin temellerinin atıldığı bir öğretim sürecidir. Çocuklarımızın ve gençlerimizin okumayı bir yaşam biçimine dönüştürebilmesi okuma alışkanlığının, eleştirel okuma becerisine evrilmesiyle olanaklıdır.  Eleştirel okuma, çocukların ve gençlerin bilişim teknolojisinin olanaklarından etkilice ve amaca uygun olarak yaralanabilmeleri için de edinmeleri gereken bir beceridir. Lise yıllarında, öğretici ve yazınsal metinlerin tanıklığında yaşam, insan ve doğa gerçekliğini birçok boyutuyla anlama ve sınama denemelerine girişen; ülkesinin, insanlığın oluşturduğu kültürel birikimi tanımaya başlayan; yeni uğraşı alanları ve ilgileri yaratan, öbür insanların yaşamlarına ortaklık eden, onların duygu, düşünce ve sorunlarıyla özdeşim kurmaya başlayan gençler için okuma kültürü edinecekleri dünyanın kapıları da aralanmaya başlar.

Yapılan araştırmalar, yazılı kültürün olanaklarından yeterince yararlanmamış, okuma alışkanlığını ve eleştirel okuma becerisini edinememiş kişilerin, bilgisayarı genellikle oyun, eğlence aracı olarak kullandığını göstermektedir. Okuma eyleminden uzaklaşan çocukların,  gittikçe görselliğe bağımlı olmaya başlaması ve o bağımlılık ilişkisiyle yaşama ve insana yönelik değerler oluşturması, günümüzde, üzerinde durulması gereken eğitsel ve kültürel içerikli önemli bir sorundur.

Bebeklikten başlayıp ortaöğretim sürecinin sonuna değin devam eden yıllarda, çocuk ve gençlere okuma kültürünün kazandırılması; İsveç, İngiltere, Almanya, Japonya gibi birçok ülkede, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeyi amaçlayan bir politika olarak görülmektedir.

Türkçe, Türk dili ve edebiyatı öğretiminin çocuk ve gençlere okuma kültürü kazandırmadaki öneminden de söz eder misiniz?

Verimsiz Türkçe öğretiminin, eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından biri olduğunu düşünüyorum. Dil öğretiminin evrensel amacı  “düşünen duyarlı okur” yetiştirmektir.  Öğretiminde bu amaca,  kuru, ilkel anlatımlı, didaktizmi yeğleyen metinlerin okunması, anlamı bilinmeyen sözcüklerin saptanması, kuramsal dilbilgisi çalışmaları gibi öğrenciyi nesne kılan uygulamalarla varılamaz.

Anadili öğretimi, okul türü öğrenmede bütün derslerin başarısını etkileyen bir süreçtir. Öğretimin genel amacına, dilsel beceriler olarak da adlandırılan “dinleme”, “konuşma”, “okuma” ve “yazma” gibi dört etkinlik alanının birbirini bütünleyen uygulamalarıyla varılır. Bu uygulamaların temel amacı da anlama ve anlatma olarak adlandırılan iletişim ve düşünme becerilerini geliştirmektir.

Bilinmelidir ki demokratik bir toplum; anlama ve anlatma becerileri gelişmiş, düşünen duyarlı bireylerin varlığıyla anlam kazanır. Çocuk ve gençlerin anlama ve anlatma becerilerini geliştirmek, onlara insana ve yaşama ilişkin duyarlık kazandırmak öğüt vererek, ders vererek gerçekleştirilemez. Türkçe, Türk dili ve edebiyatı öğretiminin genellikle ders kitabının tek uyaran olduğu geleneksel ortamlarda gerçekleştirilmesi de önemli bir sorundur. Dil öğretimi doğası gereği bir sanat eğitimi sürecidir. Anlama ve anlatma becerilerinin geliştirilmesi sürecinde sanatçı duyarlığıyla oluşturulmuş ürünlere gereksinim vardır.  Edebiyata, resme, müziğe, tiyatroya gereksinim vardır. Bu nedenle dil ve edebiyat öğretimi, “çok uyaranlı” eğitim ortamlarına taşınmalıdır.   Sanatçı duyarlığıyla hazırlanmış, Türkçenin anlatım gücünü yansıtan çeşitli türdeki metinler; resmin, müziğin, karikatürün, kısa filmin, yaratıcı dramanın olanaklarıyla buluşturularak incelenmelidir.

Dil öğretiminde öykünme, önemli bir kazanım edinme yoludur. Türkçenin inceliklerini, yaratıcı anlatım olanaklarını, kurallarını sezdiren metinler, öğrencilerin öykünerek dil bilinci ve duyarlığı edinmelerinde temel bir işlev üstlenir. Ders kitaplarındaki yalnızca öğretmek amacıyla kurgulanmış metinlerin çocukları okuma süreçlerinden uzaklaştırabileceği bilinmelidir. Yazarının okur adına düşündüğü ve kendince sonuçlara ulaştığı metinlerle dil ve edebiyat öğretimi yapılamaz. Türkçe, dil ve edebiyat öğretiminde metinlerde bulunması gereken en temel özelliklerden biri öğrencilere anlama, metni yeniden yaratma sorumluğu vermesidir. Öğrencilerin metinlerin iletilerini anlamaya, sanatçı duyarlığını kavramaya dönük düşsel ve düşünsel çabaları yinelendikçe, yazılı kültürle iletişimini sürekli kılacak davranışları da yerleşik becerilere dönüşür.

Dil ve edebiyat öğretimi ders kitaplarındaki metinler, türünün özgün birer örneği olmalı, öğrencileri yeni okumalara istekli kılmalı,  öğrenci odaklı uygulama örnekleriyle onların yaratıcı yazma, konuşma becerilerinin geliştirilmesinde ve düzeylerine uygun çeşitli türdeki metinlere (kitaplara) ulaşmalarında birer kılavuz olmalıdır.  Bunun için dil ve edebiyat öğretimi ders kitabı ile sınırlandırılmamalı; sanatçılar tarafından çocuklar ve gençler için yazılmış yapıtlar öğretimin birer aracı olarak kullanılmalıdır.

Okuma kültürü birbirine bağımlı, her birinin diğerini var ettiği birçok becerinin edinilmesiyle oluşur. Okuma kültürü edinme süreci birbirini bütünleyen becerilerin bir bileşkesidir.  Okulöncesinde, görsel okuma dönemi,  ilkokulun ilk aylarında çocuklara okuma-yazma becerisinin kazandırılmasıyla yeni bir niteliğe bürünür.

Okuma yazma becerisinin, ilkokulun ilk yıllarından başlayarak okuma alışkanlığı becerisine dönüşmesi beklenir.  Ortaokul yıllarında, okuma kültürü edinme sürecinin en belirleyici aşaması olan eleştirel okuma becerisinin temellendirilmesi gerekir. Lise dönemi, okuma eyleminin yaşam biçimine dönüştüğü, okuma kültürünün yapılandığı yıllar olmalıdır. Çocuk ve gençlere okuma kültürü kazandırmada,   ilkokul ve ortaokul yıllarında Türkçe öğretiminin, lise yıllarında da Türk dili ve edebiyatı öğretiminin başat bir sorumluluğu olduğu bilinmelidir.

Türkçe, Türk dili ve edebiyatı öğretiminde öğrencilerin anlama ve anlatma becerilerini geliştirebilecekleri çağdaş öğretim yaklaşımlarından, yöntem ve tekniklerden yararlanılmalıdır. Öğretimin bilgiden çok beceri kazandırma amacı temel bir ilke olarak benimsenmeli, becerilerin uygulamalarla geliştirilebileceği gerçeği sürekli göz önünde bulundurulmalıdır. Çok uyaranlı öğrenme ve öğretme ortamlarının,  duyu algılarını devindirerek öğrencileri öğretim ortamının etkin birer öznesi konumuna getirdiği, onların derse katılımını isteklendirerek öğrenmeyi, beceri edinmeyi kolaylaştırdığı bilinmektedir. Bunun için Türkçe, Türk dili ve edebiyatı öğretimi, geleneksel sınıf ortamlarından çıkarılmalı;     öğrencilerin anlama ve anlatma becerilerini yaparak-yaşayarak geliştirebilecekleri çok uyaranlı eğitim ortamlarına, DİL DERSLİKLERİ’ne taşınmalıdır.

Okuma kültürü edinmiş bireylerin oluşturduğu bir toplum olma özlemiyle bu söyleşi için emeği geçenlere içtenlikle teşekkür ederim.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. 

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...