44 yıl çeşitli orta ve yükseköğretim kurumlarında, milli eğitim teşkilatında öğretim elemanı ve yönetici olarak görev yapan eğitimci-yazar Dr. Öğr. Üyesi Sakin Öner ile eğitimin sorunlarının çözümünde ve nitelik kazanmasında atılacak ilk adımın ne olduğu konusunda görüştük.

“Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar, eğitimin her kademesinde öğrencilerimizin akademik başarısı çok düşüktür. Eğitim, ideolojinin dar kalıplarıyla değil, pedagoji ve evrensel standartların verileriyle ele alınmalıdır.”

“Öğretmenin bu itibar yıpranması 1970’li yıllarda başladı, bugüne kadar devam etti. 1970’li yıllarda önce Mektupla Öğretim ve ardından Eğitim Enstitülerinde üç yıllık öğretmenlik eğitimi altı aya sıkıştırılarak Hızlandırılmış Eğitim yoluyla öğretmen yetiştirildi. Eğitim Fakülteleri uygulanmasından vazgeçilmelidir. Öğretmenlerin yükseköğretimi oluşturulacak ‘’Öğretmen Üniversitesi’’ adı verilecek tematik üniversitelerde yapılmalıdır.”

Sayın Öner sizce eğitim nedir? Eğitimimizin bugünkü durumu ve öğrencilerimizin akademik başarısı nasıldır?

Eğitim, bir milletin yaşam standardını, tutum ve davranış kalitesini, bilimsel ve ekonomik düzeyini oluşturan hayat boyu devam eden bir öğrenme ve öğretilme sürecidir. Eğitim, aynı zamanda bireye milli, manevi, ahlaki, insani ve evrensel değerlerin aktarılma alanıdır. Milli birlik ve bütünlüğü sağlayacak olan da eğitimdir.  Bu önemli işlevi sebebiyle eğitim, çağdaş devletlerin en öncelikli işidir.

Eğitim sistemimiz, son yıllarda siyasi iktidarın, yeni nesilleri kendi dünya görüşüne göre yetiştirmek ve toplumu  kendi zihniyetine göre yönlendirmek amacıyla sürekli değiştirilmektedir. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi,  Atatürk ilkeleri ve Milli Eğitim Temel Kanunu ile çelişen bu değişiklikler, hem bilimsellikten ve pedagojik gerçeklerden uzak, hem de toplumda kutuplaşmayı arttıracak mahiyettedir. Halbuki eğitim sistemi, öncelikle ‘’siyaset üstü, milli, bilimsel, sürdürülebilir ve  kaliteli’’ olmalıdır.

Eğitimimizin bugünkü durumunu genel olarak değerlendirdiğimizde karşılaştığımız manzara şudur: Okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar, eğitimin her kademesinde öğrencilerimizin akademik başarısı çok düşüktür. Başta, OECD’nin üç yılda bir 15 yaş grubu ortaöğretim gençliği arasında düzenlediği PISA gibi Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programları sınavlarındaki başarımız çok düşüktür. 79 Ülkenin katıldığı PISA 2018 araştırmasına göre Türkiye; okuma becerileri alanında 40'ıncı sırada, matematik okuryazarlığı alanında 42'nci sırada yer aldı. 

4. ve 8. sınıf öğrencilerinin katıldığı, dört yılda bir yapılan ve ülkemizin 1999 yılından bu yana katıldığı uluslararası TIMSS sınavında da başarı durumumuz hiç iç açıcı değildir. Bu yarışma bize ayrıca Türkiye’de eğitim alanında bölgeler arasındaki imkan ve fırsat eşitsizliğini de açıkça ortaya koymaktadır. Son yapılan TIMSS 2019’a 4. sınıf düzeyinde 58 ülke, 8. sınıf düzeyinde ise 39 ülke katıldı. 4. sınıf ortalama puanlarına bölgelere göre bakıldığında; Matematik’te en yüksek ortalama puana sahip Doğu Marmara Bölgesi ile en düşük puanın olduğu Güneydoğu Anadolu arasında 83,1 puan fark var. Bu iki bölge arasında Fen’de de ortalama en yüksek ve en düşük puanların farkı 87,1 puan. 8. sınıf ortalama puanlarına bakıldığında ise en yüksek ve en düşük puan alan bölgeler arası fark; Matematik’te 44 puanken, Fen’de 50,7 puandır.

Ayrıca ülkemizde uygulanan Liselere Giriş (LGS) ve Yüksek Öğretim Kurumları (YKS)  sınavlarında da bu başarısızlığın giderek arttığı görülmektedir. Bu sınavlarda sıfır puan alan öğrencilerin sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur. Üniversite giriş sınavlarında başarının çok düşük olması nedeniyle bazı üniversitelerde ciddi kontenjan boşlukları meydana geldi. Bu yüzden 2022 yılında, TYT puan türü için 150, SAY, SÖZ, EA ve DİL puan türleri için 180 olan sınav puanı barajı uygulaması kaldırıldı. Bunun sonucunda eksi puan alan  50 bin öğrenci üniversiteye yerleştirildi.

Bir de öğretmenlerin başarı durumuna bakalım. En yakın gösterge, 19 Kasım 2022’de yapılan  uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sınav sonuçları. Bu sınavlara 614 bin öğretmen başvurdu. Bu öğretmenlerin 606 bini eğitimlerini tamamladı. Sınava 596 bin öğretmen katıldı. Uzman öğretmenlik sınavında 422 bin  öğretmen başarılı oldu. Sınavdan muaf tutulan yüksek lisanslılarla birlikte 517 bin öğretmen uzman öğretmen olma hakkını kazandı. 66 bin uzman öğretmen sınav kazanarak, bin öğretmen de doktora yapan sınavsız toplam 67 bin öğretmen Başöğretmen olma hakkını kazandı. Bu sonuçlara göre; 8 bin öğretmen sınava girme şartını yerine getirmedi, 10 bin öğretmen sınava girmedi ve maalesef sınav giren 12 bin öğretmen de 70 puan barajını aşamayarak başarısız oldu. Kısacası 30 bin öğretmen uzman öğretmen ve başöğretmen olamadı.

Eğitim hayatımızdaki bu başarısızlıkların; bölgeler arası imkan ve fırsat eşitsizliği, okulların sayısal olarak yetersizliği, nitelikli okul ve niteliksiz okul farkı, öğretmen açığı, öğretmen niteliği, fiziksel, donanım, eğitim ekipmanı ve araç-gereç eksikliği, öğretim teknikleri, müfredatlar ve ders programları ile rehberlik, yöneltme ve yönlendirmedeki yetersizlikler, ölçme ve değerlendirmedeki farklılıklar gibi sebepleri vardır. Fakat asıl sebep, öğretmenlerin ve öğretim elemanlarının yetiştirilmesindeki eksiklikler ve eğitim yöneticilerinin belirlenmesinde ehliyet ve liyakata değer verilmemesidir.

Milli eğitim sistemimizin içinde bulunduğu bu olumsuzluklardan kurtulması için, ülkemizin ve küreselleşen dünyanın şartlarına, toplumumuzun ortak paydalarına, bilimsel ve teknolojik gelişmelere göre yeniden yapılandırılması gerekmektedir. 

Eğitimimizin sorunlarının çözümünde atılacak ilk adım sizce ne olmalıdır?  

Cumhuriyet eğitiminin amacı, çocuklarımızı “iyi insan, iyi vatandaş” olarak yetiştirmekti. Ama bu amaç, bugün için yeterli değildir. En büyük zenginliğimiz olan insan sermayemiz, günümüzde, “nitelikli insan, bilinçli yurttaş” olarak yetiştirilmelidir. İnsanımızın globalleşen dünyada diğer ülkelerin insanları ile rekabet edebilmesi için, bilim ve teknolojideki hızlı gelişmelere uyumunu sağlayacak bir eğitim sistemi ile yetiştirilmeleri gerekiyor. Bu başarıyı gerçekleştirecek öğretmenlerin de, eğitim teknolojisindeki ve öğretim yöntemlerindeki yeniliklere ve gelişmelere göre yetiştirilmeleri gerekir.

Eğitim gibi dinamik ve çok yönlü bir sistemin problemleri, insanlık evrende olduğu sürece varlığını sürdürecektir. Eğitim, ideolojinin dar kalıplarıyla değil, pedagoji ve evrensel standartların verileriyle ele alınmalıdır. Bunun için milli eğitim sistemimiz, ülkemizin ve küreselleşen dünyanın şartlarına, eğitimimizin ortak paydalarına, bilimsel ve teknolojik gelişmelere göre yeniden yapılandırılmalıdır. Bu dinamik süreçte insan yetiştirilmesindeki rolü daha da artan öğretmenin yetiştirilmesi konusu, ülkelerin en önemli sorunudur. Ülkemizin eğitim sorunlarının çözümünde atılacak ilk adım, nitelikli öğretmen yetiştirilmesidir.

Öğrenci başarısını etkileyen en önemli okul değişkeni, “öğretmen niteliği”dir. Nitelikli öğretmenler sayesinde, düşük ve yüksek gelirli ailelerin çocukları arasındaki başarı açığı, büyük ölçüde kapanır. İyi öğretmenler, öğrencileri için daha büyük hedefler koyma eğilimi gösterirler ve sürekli olarak gelişme yolları ararlar. Bu sebeple, eğitimde öncelikli ele alınacak sorun, nitelikli öğretmen yetiştirmektir.

Unutmayalım, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nın bütün şiddetiyle sürdüğü 15-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da 1. Maarif Kongresi’ni toplamış, orada, kurulacak yeni devletin milli eğitim ve kültür politikaları ile birlikte yeni açılacak okullarda yeni nesilleri yetiştirecek öğretmenlerin yetiştirilmesi konusu görüşülmüştür. Cumhuriyet’in kurulmasından sonra eğitim alanında en büyük çabanın öğretmen ihtiyacını karşılamak için yapıldığını görüyoruz. Eğitmen yetiştirilmesi, köy öğretmenliği kursları, köy enstitüleri ve  eğitim enstitüleri açılması bu çabanın bir sonucudur. 

Eğitim tarihimizde öğretmen yetiştirilmesi konusunda yapılan çalışmaları özetler misiniz?

18. Yüzyılın başlarında askeri alanda başlayan modernleşme çalışmaları, 19. yüzyılın başlarında (iptidai, rüştiye, idadi, yüksek okullar) gibi modern eğitim kurumlarının açılmasıyla eğitim alanında devam etti. Bu eğitim kurumlarına öğretmen yetiştirmek üzere, ilk olarak 16 Mart 1848 tarihinde “Dârülmuallimîn” (Erkek öğretmen okulu) açıldı. 1870 yılında ilk kız öğretmen okulu olan “Dârülmuallimât” açıldı. Dârülmuallimîn’in içinde 1891 yılında “Dârülmuallimîn-i Âliye” açıldı. Bu okul, Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Yüksek Muallim Mektebi”, 1934 tarihinde Yüksek Öğretmen Okulu adını aldı.

1926 yılında Ankara’da Orta Muallim Mektebi kuruldu. Bu okul, 1929 yılında Gazi Orta Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü, daha sonra da Gazi Eğitim Enstitüsü adını aldı. Bu okuldan sonra çeşitli illerde Eğitim Enstitüleri açıldı. “Dârülmuallimîn” ve “Dârülmuallimât” 1924 yılından sonra Öğretmen Okulu, 1974 yılından sonra Öğretmen Lisesi adını aldı. 1940 yılında köy okullarına öğretmen yetiştirmek üzere “üretim içinde eğitim” esasına bağlı teorik ve uygulamaya dayalı bir eğitim sistemi uygulayan Köy Enstitüleri kuruldu.

Eğitimimizin ihtiyaçlarına göre açılan ve tamamen milli olan öğretmen okullarımız Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıydı. Bu okullar maalesef siyasi nedenlerle kapatıldı. 1954’te Köy Enstitüleri, 12 Eylül 1980’de Eğitim Enstitüleri ve Yüksek Öğretmen Okulları ve son olarak 2014’te 166 yıldır öğretim yapan Öğretmen Liseleri kapatıldı. Böylece bugün Türk Milli Eğitim sisteminde öğretmen yetiştiren hiçbir eğitim kurumu kalmadı. 1983 yılından bu yana öğretmenler, YÖK’e bağlı Eğitim Fakültelerinde yetiştiriliyor.

Peki Sayın Öner, 2022 yılında kabul edilen  ‘’Öğretmenlik Meslek Kanunu” öğretmenlerin sorunlarını çözmeye ve nitelikli öğretmen yetiştirilmesine katkı sağlamıyor mu?

Öğretmenlik mesleği, 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesinde öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleği) olarak tanımlanmıştır. Öğretmenlerin özel statüsünü ortaya koymak üzere 4 Şubat 2022 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 7354 sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmenlerin sorunlarını çözmekten çok uzaktır. Bu kanunun çıkarılmasıyla, Milli Eğitim Temel Kanunu’nun, öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğunu belirten 43. Maddesi de yürürlükten kaldırılmış oldu. Çünkü bu 12 maddelik kanunla öğretmenler; (aday öğretmen, öğretmen, uzman öğretmen, başöğretmen) olmak üzere dört kariyer basamağına ayrıldı. Kanuna göre, 10 yılı dolduran öğretmenlerin Uzman Öğretmenlik, 20 yılı dolduran öğretmenlerin Başöğretmen sınavına gireceklerini, sınavda 70 puan barajını aşanların bu kariyer basamaklarına yükselecekleri hükme bağlandı. Aslında bu tip yeni düzenlemeler, kanunun kabulünden sonra mesleğe intisap edenlere uygulanmalıydı. Kanunda öğretmenin yetiştirilmesi, hizmet öncesi ve hizmet içi eğitimle geliştirilmesi, lisansüstü eğitim yapması, pedagojik formasyonunun desteklenmesi ve özlük hakları gibi hususlara yer verilmemiştir. Bu sebeple Öğretmenlik Meslek Kanunu yetersizdir ve eğitimin paydaşları ve öğretmen sendikalarının da görüşleri alınarak yeniden düzenlenmelidir.

Avrupa’da öğretmen kariyer basamakları uygulaması var mı? Bu konuda ne yapılıyor?

Avrupa ülkelerinin bazılarında öğretmenliğe başlamak için, öğretmen eğitimi diploması yeterlidir. Bazı ülkelerde (İspanya, Fransa, İtalya, Lüksemburg, Arnavutluk ve Türkiye) aday öğretmenler tam yeterliliği elde etmek için rekabetçi bir sınavı geçmek zorundadırlar. Bazı ülkelerde ise yazılı sınavlar, mülakatlar, portfolyoların değerlendirilmesi, öğretmenlik uygulamasının gözlemlenmesi veya bu yöntemlerin herhangi bir kombinasyonu şeklinde organize edilebilmektedir. Mesleğe başlayan öğretmenler, sürekli mesleki gelişim faaliyetlerine katılırlar.

Avrupa ülkelerindeki öğretmenlik kariyer basamakları üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, 42 Avrupa ülkesinden 21 ülkede Düz Kariyer Yapısı, 21 ülkede ise Çok Seviyeli Kariyer Yapısı uygulanmaktadır. Düz Kariyer Yapısında, kariyer basamakları bulunmamaktadır. Çok Seviyeli Kariyer Yapısı uygulayan ülkelerden bazıları şunlar: Kıbrıs, Letonya, Romanya, Bulgaristan, İrlanda, Fransa, Arnavutluk.

Öğretmenler bu kariyer basamaklarına sınavla değil, mesleki eğitim başarılarına, bu konularda yaptıkları eğitime ve performanslarına göre yükselirler. Burada şunu da belirtmek gerekir, öğretmene meslek içinde -mentorluk dahil- her türlü destek verilmektedir.  Fransa'nın ortaokul öğretmenleri 100'lük bir ölçekte değerlendirilir ve bu derecelendirmenin %40'ı okul lideri ve%60'ı da müfettiş tarafından yapılır. Polonya'da, “performans değerlendirmesi” yazılı olarak verilir ve ‘olağanüstü’, 'pozitif' veya ‘negatif’ gibi notlardan biriyle sonuçlanır.  Slovenya'da düzenli değerlendirme ölçeği beş, Karadağ'da ise 10'un üzerindedir. Birleşik Krallık'ta (İngiltere ve Galler) değerlendirme, öğretmenin maaşının artmasını formüle eder. Kariyer ilerlemesi ve maaş, kariyer yapısında daha yüksek bir seviyeye yükselme, çok seviyeli bir kariyer yapısına sahip ülkelerin çoğunda maaş artışına bağlıdır.

Ülkemizdeki öğretmen kariyer basamakları uygulamasının mahzurları nelerdir? Bu mahzurların giderilmesi için neler yapılmalıdır?

Öğretmenlik kariyer basamakları uygulanmasının mahzurlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenleri şöyle özetleyelim:

Eğer bu uygulama devam edecekse; belirlenen hizmet sürelerini dolduranlar doğrudan sınava alınmalı, arşiv evrakı peşinde koşturulmamalıdır. Ücretli öğretmenlikte geçen süre de görev süresine dahil edilmelidir. Sınav yapılacaksa, öğretmenlere en az yüzde 40 oranında kendi branşıyla ilgili sorular sorulmalı, ayrıca mesleki performansı da değerlendirilmelidir.

Bu uygulamada lisansüstü eğitim yapan öğretmenler, sınava girmeden doğrudan kariyer sahibi olmaktadırlar. O zaman Milli Eğitim Bakanlığı’nın üniversitelerle iş birliği yaparak, bütün öğretmenlerin branşlarında veya eğitim bilimleri alanında, fazla mali külfet yüklenmeden lisansüstü eğitim yapmaları sağlanmalıdır.

Ayrıca Öğretmenlik Meslek Kanunu, öğretmen kariyer basamaklarını düzenlerken, bu kariyer basamaklarının öğretmenlerin emekliliğine nasıl yansıtılacağı belirtilmemiştir. Halbuki yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, subaylar, emniyet amirleri emekli olduklarında, unvanlarına göre maaş alırlar. Bu da kanunun bir eksikliğidir.

Bu uygulamanın mahzurlarını ortadan kaldırmak için öncelikli önerim; bu uygulamadan tamamen vazgeçilmeli, Avrupa’da kariyer sistemi uygulayan ülkelerin yaptığı gibi, öğretmenlere sınav yapılmadan kıdemlerine göre kariyer ve maaş verilmelidir. Gerekirse kıdemleri ile birlikte mesleki performansları, başarıları ve mesleki gelişimleri için aldıkları eğitimler de değerlendirilebilir.

Önemli olan öğretmenlere ülkenin yükselmesinde aldıkları sorumluluğa denk bir maaş ve ders ücreti verilmelidir. “Ücretli, sözleşmeli ve kadrolu öğretmen” ayırımı kaldırılmalıdır. Metropollerdeki öğretmenlere barınma ve ulaşım desteği verilmelidir. Bütün öğretmenlere yıpranma payı verilmelidir. Hepsinden önemlisi öğretmenlere özel bir uzmanlık mesleğinin mensubu olduğu, her türlü destekle hissettirilmelidir. Öğretmenlerin özlük hakları, mali statüleri yükseltilerek iyileştirilmelidir. Öğretmen maaşları ve ders ücretleri, gelişmiş ülkelerdeki öğretmenlerin düzeyine çıkarılmalıdır. Böylece Türk Öğretmeninin yıpranan itibarı yeniden kazandırılmalıdır.

Öğretmenlik mesleğinin itibarı bir günde mi yıprandı? Bu yıpranma geçmişte de var mıydı?

Öğretmenin bu itibar yıpranması 1970’li yıllarda başladı, bugüne kadar devam etti. 1970’li yıllarda önce Mektupla Öğretim ve ardından Eğitim Enstitülerinde üç yıllık öğretmenlik eğitimi altı aya sıkıştırılarak Hızlandırılmış Eğitim yoluyla öğretmen yetiştirildi. Ardından Açık Öğretim Fakültesi kurulduktan sonra uzaktan eğitim yoluyla öğretmen yetiştiriliyor. 1996 yılında öğretmenlik eğitimi almayan çeşitli branşlardan (hukuk, siyasal bilgiler, iktisat, eczacılık, veteriner vb.) mezun olan 36 bin kişi öğretmen yapıldı. Öğretmenlikle İlgisi bulunmayan branşlardan mezun olup iş bulamadıkları için sözleşmeli öğretmen olanların çoğu verimli olamamaktadır. Bu nedenle öğretmenlik mesleği dışındaki branşlardan öğretmen ataması durdurulmalı, sözleşmeli öğretmen uygulamasına son verilmeli, bütün öğretmenler kadrolu olmalıdır. Halen 600 binin üzerinde atanamayan öğretmen var. Halen okullarımızda 130 bin öğretmen açığı var. Bu açık kadrolar, öncelikle atama bekleyen öğretmen adaylarından kapatılmalıdır. Ders ücretli öğretmen görevlendirilecekse, atama bekleyen öğretmen adaylarına öncelik tanınmalıdır.

Öğretmenlik mesleğinin itibarının artırılması konusunda bir görev de YÖK’e düşüyor. YÖK, son yıllarda yükseköğretim kontenjanları ile ilgili olarak bazı programlara 'başarı sıralaması şartı' getirildi. Bazı programlar için de bu sıralama güncellendi. Mesela başarı sıralamaları, Eczacılık için 100 bine, Diş Hekimliği için 80 bine, Hukuk fakülteleri için  100 bine çekildi. Öğretmenlik Programları için ise bu sıralama 300 bindir. Öğretmenlik mesleğine hak ettiği önemi verebilmek, daha iyi öğretmen yetiştirebilmek için öğretmenlik programını tercih edeceklerin başarı sıralaması 100 bin, 150 bine çekilmelidir. Eğitim fakültesi kontenjanları da azaltılmalı, eğitim kurumlarımızın ihtiyacı kadar öğrenci alınmalıdır.

Öğretmen liseleri yeniden açılmalı mıdır? Açılacaksa yeniden yapılandırılmalı mıdır?   

Bir ihtisas mesleği olan öğretmenlik mesleğine eleman yetiştirmek için, 2014 yılında kapatılan Öğretmen Liseleri yeniden açılmalıdır. Bu okulların öğretim süresi, Hazırlık Sınıfı artı dört yıl olmak üzere beş yıl öğretim süreli olmalıdır. Çünkü her öğretmen en az bir yabancı dili iyi seviyede bilmelidir. Öğretmenlerin ileride lisansüstü eğitim yapabilmeleri için de yabancı dil bilmeleri gerekmektedir.

Öğretmen Liseleri yatılı olmalı ve öğrencilerin bütün masrafları devlet tarafından karşılanmalıdır. Yatılılık meslek arkadaşlığının kurulmasını, öğretmenlik ruhunun  ve idealinin aşılanmasını sağlayacaktır.  Bu okullar öğrencilerine öğretmenlik mesleğini sevdiren okullar olarak düşünülmeli ve müfredatı ona göre yapılandırılmalıdır. Bu okulların kapatılma gerekçesi, mezunlarının son seçenek olarak Eğitim Fakültelerini tercih ettikleri ve “Başka bir meslek bulamazsam öğretmen olurum”  düşüncesinde olduklarıdır. Bu gerekçeyi ortadan kaldırmak için, öğretmen yetiştiren yüksek öğretim kurumlarını tercih eden öğrencilere de, öğretim süresince barınma, beslenme, kitap, kırtasiye ve burs ihtiyacı devletçe karşılanmalı, bunun karşılığında da  mezunlarına öğretim süresi kadar mecburi hizmet konulmalıdır. Bu mecburi hizmet uygulaması, geçmişte Öğretmen Okulu, Eğitim Enstitüsü ve Yüksek Öğretmen Okulu mezunlarının hepsine uygulanıyordu.

Eğitim Fakülteleri devam etmeli mi? Öğretmenin yüksek öğretimi nasıl yapılmalı?   

Eğitim Fakülteleri uygulanmasından vazgeçilmelidir. Öğretmenlerin yüksek öğretimi oluşturulacak ‘’Öğretmen Üniversitesi’’ adı verilecek tematik üniversitelerde yapılmalıdır. Bu üniversitelere geçmişteki Yüksek Öğretmen Okulları modeli göz önüne alınarak yapılandırılmalıdır. Yüksek Öğretmen Okullarına, Öğretmen Liseleri Öğretmenler Kurullarının seçtiği mezunlar, hem lisans sınavını kazanıyor hem de mülakata alınıyordu.   Öğretmen Üniversiteleri, mutlaka yatılı olmalıdır. Öğretmen Üniversiteleri, öğrencilerine öğretimleri süresince karşılıksız burs vermelidir. Ayrıca mezunları, en az yüksek lisans düzeyinde lisans üstü eğitim yapmalıdır. Yeni mezun olan yabancı dil öğretmenlerinin gelişmesi için ilgili ülkelerle işbirliği yapılmalı ve asgari 8 ay bu ülkelerde kalmaları sağlanmalıdır.

 Ayrıca, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatlarında görev alacak yöneticiler, eğitim yöneticisi ve eğitim denetimi elemanı olacak öğretmenler, belirli bir hizmet süresinden sonra Millî Eğitim Bakanlığına bağlı olarak açılacak “Öğretmen Akademileri”nde yetiştirilmelidir.

Halen görev yapan 1 milyon 200 bin öğretmenin niteliklerinin geliştirilmesi için neler yapılabilir?

Öğretmenler belirli aralıklarla hizmet içi eğitime tabi tutulmalıdır. Alanlarındaki yeni bilgi ve öğretim tekniklerini öğrenmeleri sağlanmalıdır. Özellikle Öğrenme ve Öğretme Süreçleri, Proje Tabanlı Öğretim Teknikleri, Ölçme ve Değerlendirme, Sınıf Yönetimi, Zaman Yönetimi, Eğitim Araştırmaları ve Ar-Ge Çalışmaları, Eğitimde Kapsayıcılık, Sosyal Etkileşim ve İletişim, Dijital Yetkinlik, Uzaktan Eğitim, Eğitim Teknolojilerinin Etkin Kullanımı gibi öğretmenlik mesleği ile ilgili konularda hizmet içi eğitim verilmelidir.

21. Yüzyılın Türk Öğretmeni nasıl olmalıdır?

Nitelikli öğretmen yetiştirilmesi için öncelikle, daha önce eğitim alanında önemli reformlar yapmış ve çok önemli gelişmeler sağlamış ülkelerin (Kanada, Finlandiya, Güney Kore, Litvanya vs.) ne yaptıkları incelenmelidir. Bu ülkelerde öncelikle ‘’öğretmen eğitimi’’ne önem verilmiş ve sonrasında eğitim kalitesine yönelik başarılı sonuçlar alınmıştır. Bir ülkenin eğitim kalitesi, öğretmen kadrosunun kalitesi kadardır. Bu yüzden, eğitimimizi düzeltmemiz için öncelikle öğretmen yetiştirme politikamızı belirlememiz gerekmektedir. Bu politika, öğretmenin sosyal ve mali statüsü ile entelektüel düzeyinin yükseltilmesi esas alınarak hazırlanmalıdır.

Tabii öğretmenin sadece nitelikli olarak yetiştirilmesi yetmez. Öğretmen aynı zamanda idealist ve çalışkan da olmalıdır. Ülkesini ve milletini sevmeli, eğitimi için kendisine emanet edilen çocukları, kendi evlâdı gibi görmelidir. 21. Yüzyılın Türk Öğretmeni; gelişime ve değişime açık, hayat boyu öğrenen; mesleği ile ilgili yenilikleri takip eden ve uygulayan; alanında başarılı, güven veren, milli ve evrensel değerler sistemini içselleştirmiş, “Lider Öğretmen” ve her öğrencinin öğrenebileceğini, vazgeçilecek hiçbir çocuğun olmadığının idrakinde, mesleğine “Adanmış Öğretmen” olarak yetiştirilmelidir.

Sayın Öner, öğretmenin toplum hayatımızdaki yeri ve önemi hakkında son olarak söylemek istediğiniz başka bir husus var mı?

Türkiye, dünyada on yılı aşkın bir süredir gündemde olan Endüstri 4.0, diğer adıyla 4. Sanayi Devrimi’ni ıskalamak üzeredir. Gelişmiş ülkeler için bir hedef olan Endüstri 4.0, bilişim teknolojileri ile tüm yaşamsal mekanizmaları bir araya getirmeyi amaçlıyor. Böylece üretim ve yaşam alanlarının tamamı akıllı donanımlara sahip olacak ve sistemler birbiri ile bütünleşmiş şekilde çalışacaktır. Türkiye, dünyada sözü dinlenen saygın bir ülke olmak istiyorsa bir an önce bu sürece dahil olmak zorundadır. Türkiye’nin bu sürece geçmesinde en önemli rol, öğretmenlerimize düşmektedir. Bunun için devleti yönetenlerin ilk görevi, çağın ihtiyacı olan donanımlı, nitelikli ve idealist öğretmen yetiştirecek bir sistemi oluşturmaları gerekmektedir. Atatürk’ün şu sözünü asla unutmayalım: “Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı ve yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder”.

Öğretmen eğitimi ve nitelik kazanması konusundaki görüşlerimi paylaşmama vesile olduğunuz için size teşekkür ediyorum.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. 

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...