Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Betül Çotuksöken ile eğitimi ve eğitimimizi konuştuk.

“Eğitim aynı zamanda eğitenlerin, eğitime yardımcı olanların kolaylaştırıcılığında, eğitilenin, hatta eğitenin de potansiyellerinin aktüel hale gelmesi demektir. İnsandan, her anlamında eğitimi çekip çıkarın, geriye, yalnızca biyolojik olan kalır. İnsan ve insan olmayan karşılaşmasının her şeye karşın itici gücü olan insanın yeni bireşimlere varması yine eğitim aracılığıyla ve insanlaşma yoluyla olur.”

“Özellikle ortaöğretimde yer alan tüm alanlarda, insan ve toplum bilimleri, doğa bilimleri, fen bilimleri ve bunların hepsine derece derece eşlik eden matematik başta olmak üzere tüm sayısal bilgi dallarının, ayrıca, içinde bulunduğumuz çağın gereği olan yeni öğrenme alanlarının bilgilerinin yalnızca eğitim fakültelerindeki hazır bulunuşlukla kazanılamayacağı açıktır.”

Eğitime felsefe açısından bakmak ne anlama geliyor?

İnsan dünyasının en önemli etkinliklerinden biri olan eğitime çok farklı açılardan, elbette felsefe açısından da bakabiliriz. Hatta bu bakış, tüm eğitim etkinliklerinin temel ilkelerini, temel değerlerini, temel işleyişinin dayanaklarını oluşturur, oluşturması gerekir. İnsanın hem en temel gereksinimi olan hem de temel haklarından biri olan eğitimin yapıcı ya da kurucu ögelerini felsefe açısından üç başlık altında toplayabiliriz. Eğitimin dışdünyasını başta insan olmak üzere, eğitimin içinde yer aldığı teknolojik olan ya da olmayan tüm ortamlar, mekânlar, eğitimin tüm araç-gereçleri, özetle eğitimin somut ögeleri oluşturur. Eğitimin düşünme dünyasını ise eğitim kavramı, eğitim fikri, eğitim tarihi, eğitimin ardındaki insan kavrayışı, eğitimin ilkeleri, değerleri, eğitimin yöntemleri, eğitimin amaçları vb. oluşturur. Eğitimin üçüncü kurucu ögesi ise onun dil dünyasıdır; toplumsal olarak dile, bireysel olarak da söyleme yansıyan yönüdür. Eğitim ortamlarındaki, eğitim ilişkilerindeki, eğitim karşılaşmalarındaki dil kullanımının, söylem biçiminin niteliği son derece önemlidir. Örneğin, bu bağlamda kullanılan dil saptayıcı ya da betimleyici bir dil midir ve/veya düzenleyici bir dil midir; yoksa, değerlendirici, hatta yargılayıcı, daha da ötesinde  buyurucu bir dil midir? İşte bu üç temel öge, yapısı gereği eşzamanlı, artzamanlı olarak ve sürekli bir biçimde yapılanan eğitim etkinliğinin olmazsa olmazlarıdır. Eğitime yapıcı ya da kurucu ögeleriyle bakmak, aynı zamanda felsefe açısından bakmak demektir. Çünkü bir tür insan karşılaşması olan eğitim, hangi dönemde, hangi çağda olursa olsun, bu üç ögenin, geniş kuşatımlı çerçeveler toplamının bileşimi olarak kendini gösterir. Eğitim aynı zamanda eğitenlerin, eğitime yardımcı olanların kolaylaştırıcılığında, eğitilenin, hatta eğitenin de potansiyellerinin aktüel hale gelmesi demektir. Bu çerçevede potansiyelden aktüele geçişin ne türden ilkelere dayalı olması gerektiği konusu da doğallıkla felsefi olana işaret eder. Bu saptama ayrıca, eğitim-felsefe ya da paideia-philosophia birlikteliğini de pekiştirir.    

Eğitim insan için neden olmazsa olmazdır?

Eğitim insan için olmazsa olmazdır. Çünkü sabit, belirgin bir doğası, yapısı, natura’sı olmayan insanın bir bakıma, ne türden olursa olsun ve nasıl olursa olsun, şu ya da bu türden bir eğitimle belli bir biçim, formasyon kazandığı, binlerce yıl boyunca biriken deneyimler dikkate alındığında, daha iyi anlaşılır. İnsanın türdeşiyle karşılaşmasının temel türü olan; deneyim, beceri, bilgi, yeterlilik, yetkinlik vb. türden aktarımları içeren eğitim, her türlü görünümüyle, bir insanlaşma yolculuğudur. İnsandan, her anlamında eğitimi çekip çıkarın, geriye, yalnızca biyolojik olan kalır. İnsan ve insan olmayan karşılaşmasının her şeye karşın itici gücü olan insanın yeni bireşimlere varması yine eğitim aracılığıyla ve insanlaşma yoluyla olur. Günümüzdeki hümanist, post hümanist ve transhümanist yaklaşımların eğitimle olan bağı üzerinde de ayrıca durulmalıdır. Biraz önce de belirttiğim gibi, eğitim her zaman, her çağda tüm ögeleriyle birlikte, ne türden olursa olsun, bir “insanlaşma” yolculuğudur. Söz konusu insanlaşmanın nasıl bir insan anlayışına dayalı olduğu, daha baştan eğitimin niteliğini belirler. Bu insanlaşmanın yolunu en geniş kuşatımlı olarak açacak olan da insanı ve insan olmayanı, varolanı olanca genişliği içinde ele alan ve sorumlulukla birlikte giden bir duruştur. Toplumsal-tarihsel-kültürel varlıklar olarak insanların aralarındaki ilişkiler, örgün ya da yaygın, yüz yüze ya da sanal, her türlü eğitim etkinliğinde belirleyicidir.

İnsan davranışlarının, eylemlerinin ve ilişkilerinin hemen hepsi, tüm görünümleriyle birlikte, yapısı gereği, düzenli ya da düzensiz nitelikteki eğitim faaliyetlerinin etkisi altındadır. Farklı kuşakların ya da akran durumundaki kuşakların karşılaşmasında eğitimsel olan, sürekli olarak önplana çıkar; biz insanlar, taklit gücü çok yüksek olan varlıklar olarak, sürekli bir biçimde birbirimizden bir şeyler öğreniriz ya da öğretiriz; daha doğru bir deyimle, öğrenmeye yardımcı oluruz; ister istemez, öğrenmeye de açık oluruz.

Bir an ters bir ütopya oluşturalım ve toplumsal-kamusal nitelikli olan eğitim yoluyla öğrendiklerimizi, yaşadığımız değişimleri hiç yaşamadığımızı hayal edelim; bunun ne denli olumsuz bir durum olduğunu sanırım anlayabiliriz; bu noktada artık yukarıda da kısaca sözünü ettiğim gibi, yalnızca biyolojik dünyanın bir ögesi oluveririz; insan olan yoksa, adımız bile konulamaz, çünkü bu ortamda dil de, söylem de yoktur.   

Eğitimin yaşam boyu sürmesinin günümüzdeki anlamı nedir?

Günümüzde eğitim olanakları artmış gibi görünüyor. Herkes için, her konuda, çok farklı yollarla verilen ya da ulaşılan eğitim programları var. Söz konusu eğitimler yüz yüze-sanal, dijital, örgün-yaygın, eşzamanlı-artzamanlı vb. özellikler taşıyor. Ancak günümüzün en büyük sorunu nitelikli eğitime erişmektir. Nitelik kategorisi dikkate alındığında ne denli büyük sorunlarla karşılaştığımız açık. Aldatmanın-aldanmanın en yoğun biçimde yaşandığı bir çağdayız; antroposen dönemde her şey benim deyimimle antropontolojik, insan-varlıkbilgisel ve bu da hakikate erişmenin ne kadar zor olduğuna işaret ediyor; post-truth deyimi ne yazık ki tam da bu döneme işaret ediyor. Bu vb. nedenlerle, bilgiye ulaşmak, bilgi olmayandan kaçınmak için, sürekli olarak ve özellikle nitelikli eğitim türünden karşılaşmalara  gereksinimimiz var. Ancak bu noktada da işimiz çok zor. Nitelikli bir eğitime erişmek gerçekten çok zor. Çünkü herkesin kendini kolaylıkla ifade edebildiği bir dünyada herkes her şeyden, her şey hakkında konuşabiliyor; herkes kendini anlatmaya, hatta öğretmeye yetkili görebiliyor. Bilgili olmakla, yetkili olmak çoğun birlikte gitmiyor. Günümüzün karşılaşmaları çerçevesinde, bilmenin, bil(e)memenin sınırları gittikçe belirsiz bir duruma geliyor, hatta kayboluyor.  Bu durum, eğitimin yaşla sınırlandırılmaması bakımından olumlu olana işaret ediyor. Gerçekten de eğitim söz konusu olduğunda, eğitim hiçbir şekilde yaş sınırları içinde kalmamalı, niteliğini her zaman üst düzeyde tutmak üzere yaşamboyu sürmelidir. Renaissance yıllarında bu bir ütopyaydı; ancak, günümüzde dikkatli ve özenli olmak koşuluyla, bir bakıma oldukça yakınımızda, yeter ki sağlıklı seçimler yapabilelim…

Nitelikli bir eğitimin gerekli ve yeterli koşulları nelerdir?

Bu denli çok seçeneğin olduğu, neredeyse herkesin kendisini çok kolay bir biçimde toplum, hatta kamu alanına çıkarma cesaretini, onun da ötesinde atılganlığını gösterdiği, bilgi değil de Vittorio Hösle’nin deyimiyle, “fazla enformasyon çağı”nda, neredeyse bilginin çok uzağına düşüldüğü bu çağda, nitelikli bir eğitime ulaşmak gerçekten epeyce güç; bu aşırılıklar ve oburluklar çağında aldanmak çok kolay. Nitelikli bir eğitimin gerekli koşulunun, öğrenmeyi isteyen kişiyi öncelemesi, eğitimin olabildiğince gerçekçi bir duruşla saptanmış olan gereksinimlere dayalı olması, insanın bütünlüğünü ve yine insan dünyasının bir bakıma temeli olan tekil-tümel (nesne/olay vb.-kavram) ilişkisini, hatta gerilimini gözden kaçırmamayı ilke edinen bir yaklaşımın benimsenmesi; ayrıca eğitim hangi alanla ilgili olarak veriliyorsa ya da alınıyorsa, o alana ilişkin bilgilerdeki genişlik, tutarlılık, öngörülü olma gerekli koşulları oluştururken; yeterli koşulu da eğitim etkinliğinin tarafları olan öznelerin durum-duruş-karşılaşma-karşılama-karşılaştırma olarak adlandırdığım ilişkiler bütününde temellenen etik bilgi oluşturmaktadır. Ayrıca, belli bir alan ya da konu üzerinden verilen-alınan eğitimde öğrenen merkez olmakla birlikte, öğreneni, eğitileni merkeze alacak olan kolaylaştırıcıya, öğrenme edimine yardımcı olan ya da olacak kişinin bu bağlamdaki özenli duruşuna gereksinim vardır. Kolaylaştırıcının etik bilgiye ve onun somut görünümü olan insan hakları bilgisine dayalı duruşu, ne türden bir eğitim olursa olsun, eğitimin amacına ulaşmasında eğitilen-eğiten ilişkisinde yeterli koşulu oluşturur.   

Eğitimde en güncel ve can alıcı sorunlar nelerdir? Kısaca yanıtlar mısınız?

Günümüzde özellikle ülkemiz ölçeğinde eğitim bağlamında çok sayıda canalıcı sorunun olduğunu biliyoruz. Her şeyden önce öğretmenlerin yetişimi konusu, üzerinde en çok durulması gereken bir konudur. Bu bakımdan çok büyük sıkıntılarımızın olduğu ortada olan bir durum. Son günlerde yeniden öne çıkan Pedagojik Formasyon konusu, öğretmen yetişimindeki tartışmayı yeniden alevlendirdi. Bu bağlamda özetle belirtmek gerekirse, özellikle ortaöğretimde yer alan tüm alanlarda, insan ve toplum bilimleri, doğa bilimleri, fen bilimleri ve bunların hepsine derece derece eşlik eden matematik başta olmak üzere tüm sayısal bilgi dallarının, ayrıca, içinde bulunduğumuz çağın gereği olan yeni öğrenme alanlarının bilgilerinin yalnızca eğitim fakültelerindeki hazır bulunuşlukla kazanılamayacağı açıktır.

Eğitim fakülteleri yetkinliklerini daha da üst düzeye taşıyarak, okul öncesi, ilkokul ve ortaokul düzeylerindeki eğitime öğretmen/kolaylaştırıcı sağlamakla görevlendirilmeli; lise düzeyinde diğer lisans eğitimi mezunlarının potansiyelinden yararlanılmalıdır. Ayrıca kimi becerilerin kazandırılması konusunda öğrencilerle buluşturulacak olanların farklı lisans programlarından yetişmiş olanlardan sağlanması da göz ardı edilmemelidir.

Gerekli yeterlilikleri tam anlamıyla yerine getirecek olanlara öğretmenlik/kolaylaştırıcılık yolu her zaman açık olmalıdır, yeter ki gerekli formasyon kazanılmış olsun…

Öğretmen yeterlilikleriyle özellikle bağlantılı olmak üzere, ölçme ve değerlendirme konusu üzerinde son derece ayrıntılı bir biçimde durulmalıdır. Ülkemizde bu bağlamda yapılan çalışmaların yetersizliği açıkça görülmektedir. Örgün ya da yaygın öğretimde olsun, ayrıca hangi düzeyde olursa olsun, kimin, neyi, nasıl, hangi amaçla öğrenmesine yardımcı olunursa olunsun, öğrenilmesi beklenenlerin nasıl ve hangi araçlarla ölçülüp değerlendirileceği konusu son derece önemlidir.

Ölçülecek ve değerlendirilecek olanlar nelerdir ve bu ölçme-değerlendirme işlemi nasıl yapılacaktır? Bilgiler, beceriler, çeşitli yetkinlikler nasıl ölçülecek ve nasıl değerlendirilecektir? Bu konularda toplum ve kamu kesimini sağlıklı bir biçimde bir araya getiren çalışmaların, özellikle sürdürülebilir bir biçimde yapılmadığı, zaman zaman yeni atılımların içine girildiği, çeşitli çalışmaların yapıldığı, rapor vb. metinlerin hazırlandığı, ancak bunların tam bir sürdürülebilirlik içinde yapılmadığı, hatta yapılanların unutulduğu, karar vericilerin deneyim ve bilgi birikiminden yeterince yararlanmadığı sıkça rastladığımız durumlardır. Oysa eğitimde sistemli oluş, etkili oluş ve süreklilik olmazsa olmazdır; ben buna kısaca SES diyorum ve yıllardır bu konuda çalışıyorum.

Başka hangi konuların üzerinde durmak istersiniz?

Üzerinde özellikle felsefece, felsefe bilgisi eşliğinde durmak istediğim noktaları şöyle sıralayabilirim: Eğitim ortamı ya da tümüyle eğitim etkinlikleri benim felsefi görüşümde en temel yönü, elbette yine insanla bağlantısı içinde en temel yönü oluşturan ve yalnızca insana özgü olan bir görünüme işaret etmek istiyorum öncelikli olarak: Bu temel insansal görünümü, “arada olma” olarak değerlendiriyorum. Gerçekten de eğitim de içinde olmak üzere, tüm insansal davranışlar, eylemler, ilişkiler insanın arada oluşuyla doğrudan bağlantılıdır.

Bir insan eylemi, ilişkisi olarak eğitim de böyledir; özneler ve özne olmayanlar arasındadır. Ayrıca, yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi, her birimiz dijital dünyanın ağdaşları (netizen) olarak da eğitimin dışdünyası, düşünme dünyası ve dil dünyası arasındayız; öğrenci de ailesi de öğretmen de rehber de okul yöneticisi de arada olanlar olarak tüm eğitim etkinliğine katılmaktadırlar. Ancak ağırlıklı olarak toplumsal ve kamusal yapılanış içinde varolan ve varlığını sürdürmeye çalışan tüm eğitim ortamlarında en belirleyici olanın benimsenen ya da peşinden gidilen insan anlayışı olduğunu belirtmek istiyorum. Eğitimde yer alan her öznenin bu konuda açık bir bilinci ve bilgisi olmalıdır. Bu bilginin sağlanacağı ortamda eğitimi tüm kuşatıcılığı içinde büyüteç altına alacak olan da felsefi duruştur. Bu duruşu kazanabilmenin yolu da eğitime katılan her öznenin, temel bir hak olan nitelikli eğitim alma hakkını “tanımak”-“korumak”-“geliştirmek” üzere orada bulunduğunu anlamasından geçer. O nedenle diyorum ki, tüm eğitim fakültelerinde, sadece belgeleri ezberletmek üzere değil, insana ilişkin kavrayışı içermek üzere yapılandırılmış bir insan hakları dersinin bağımsız bir ders olarak verilmesi bir zorunluluktur. Gördüğünüz gibi, konu konuyu açıyor.

En büyük sorunlarımızdan biri de eğitim içeriklerinin ezbere aktarılmasıdır. Kısaca belirtmem gerekirse, nitelikli eğitim almanın önündeki en büyük engellerden biri, ezberci eğitimdir; yaşamın, bilginin, insanın bütünlüğünü ve bu üç ögenin aralarındaki ilişkiyi gözden kaçıran sözde eğitimdir; böyle bir eğitim, nitelikli eğitim alma hakkının ihlaline yol açmaktadır. Eğitime katılan tüm öznelerin bunu kavramış olması gerekir. Bu kavrayış da ancak, diğer ögelerin yanında, işbirliği etiğine dayalı olarak eylemde bulunulduğunda edinilebilir. 2021’de yayımladığım Antropontolojinin Işığında Etik ya da Ahlak Felsefesi başlıklı kitabımda da ayrıntılı olarak belirttiğim gibi, rekabet ahlakının yerine işbirliği etiğini geçirmekle, enformasyona değil, bilgiye ulaşmayı amaçlamakla; her türlü eylemin ve/veya ilişkinin ardındaki  istemeyi etik değerlere dayandırmakla nitelikli eğitimin yeterli koşulları da sağlanmış olabilir ve sonuç olarak da daha iyi bir dünyada yaşama umudumuz artabilir.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. 

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...