Avrupa kıtası savaşın gölgesindeyken Macaristan ve Sırbistan’dan sonra bugün Fransa’da da seçim olacak. Bu cumhurbaşkanlığı seçimi sadece Fransa’yı değil NATO’nun tamamını da ilgilendiriyor. Mevcut Cumhurbaşkanı Macron pek NATO sevdalısı olmasa da savaş kapıya dayanınca düşüncelerini bir kenara bıraktı. En yakın rakibi sağcı Le Pen ise doğrudan NATO’dan çıkmayı istiyor.

Fransa öyle bir ülke ki politik atmosferi neredeyse çok büyük çoğunluk sağ ve aşırı sağdan oluşuyor. Macron bile ilk seçildiğinde daha neo-liberal bir siyasetçi olmasına rağmen zaman geçtikçe ve ülkesindeki bir takım baskılarla (ordunun Fransa kültürünün korunması adına yazdığı tehdit içerikli mektup gibi) giderek muhafazakarlaştı. Fransa halkı da bu yönde gidiyordu. Mülteci krizi ve ABD’nin genişleyen kültürel nüfuzu Fransızları tedirgin etmişti. Bu yüzden sağa yönelim giderek arttı. ABD etkisi ve İslam’a karşı Fransız kültürünün korunması fikri öne çıkıyordu.

Aşırı sağcı Marine Le Pen ise radikal fikirlerini biraz yumuşattı. “Ben aslında yabancı düşmanı değilim” gibi çıkışlarda bulundu. Kendini daha ortaya yakın bir siyasetçi gibi tanıttı. Bunu yapmak zorundaydı çünkü gözü sola yakın fakat kendini bir partide ifade edememiş seçmene oynamaktı. Hatta son günlerde “kazanırsam sol görüşlü atamalarım olacak” bile dedi. Tabii bu mülteci karşıtı görüşlerinin bittiği anlamına gelmiyor. Kazanırsa ilk işi göçmen yasalarını değiştirmek olacak. Aile durumundan gelecek göçmenlerin %75’inin engelleyeceğini söylüyor Le Pen.

Biraz dengeye oturmuş bu politikalarla seçime günler kala anketlerde Macron’la arayı 1-2 puana kadar indirdi. Seçimleri yakından ilgilendiren asıl mesele ise tabii ki Ukrayna Savaşı’ydı.

Le Pen Putin’le hep iyi ilişkileri olan bir siyasetçiydi. 2014’te Kırım’ın ilhakını haklı gördü. 2017 seçimlerine doğru giderken Putin’le Kremlin’de pozlar verdi. Rusya tutumu yüzünden çokça da eleştirildi. Tabii savaş çıkınca bu tutumu terk etmek durumunda kaldı. Rusya’yı savaş suçları işlemekle itham etti.

Putin’le ilgili fikirlerini değiştirmeyen de bir aday var bu yarışta; Jean-Luc Melenchon. Sağın devlerinin tepiştiği bu seçimdeki en ciddi sol aday olan Melenchon, Ukrayna Savaşı çıkınca “savaş olmasın, Putin’le diyalog denenmeli” gibi orta yolcu laflar etti ve epey tepki topladı. Tepki oldu olmasına ama anketlerde tam tersi bir durum söz konusuydu. Melenchon’un %9 olarak gözüken oyları son bir ayda %17’ye kadar tırmanmıştı.

Şunu söylemek gerekir. Başka bir ankette Fransızların 3’te 2’sinin Ukrayna Savaşında NATO’nun kabahatinin önemli olduğunu düşündükleri ortaya çıktı. Yani Avrupa’daki savaş korkusu, zor dönemler geçiren NATO’ya hayat öpücüğü verse de Fransız halkı hala pek memnun gibi durmuyor üyelikten.

Le Pen başa gelirse NATO’dan çıkılacağını söylemişti. Savaş sürerken (ya da sonrasında bile) böyle bir karara imza atabilir mi bilinmez. Ancak Le Pen’in seçilmesi demek NATO içindeki dağılma sürecinin hızlanacağı anlamına gelir. Daha geçtiğimiz haftalarda Putin’le iyi geçinmesiyle bilinen Victor Orban Macaristan’da tekrar seçildi. Kendisini ilk kutlayan da neredeyse yine Kremlin olmuştu.  Bu denli kritik bir dönemde NATO içinde Fransa kadar büyük bir ülkede çatlak olması Putin’in epey işine gelir.

Bu seçimler NATO için öyle bir durumda ki onlara en faydalı gelecek sonuç yine “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” diyen Macron denilebilir. NATO’yu terk etmek isteyen Le Pen’in, aşırı sağcı oyları sola geri kazandırmayı uman Melenchon’un ve “Moskova’yı Washington’dan daha iyi bir dost” gören diğer aşırı sağcı Eric Zemmour’un  kazanması Avrupa’daki dengeleri derinden değiştirecektir. Bugün daha ilk tur var. Neredeyse kesin olarak 2. Tura kalacak. 2017’de Le Pen ikinci turda kaybetmişti.

Artık Avrupa’da kesin olan bir şey var ki enerji bağımsızlığı politikacılar için önemi bir yer tutacak. 20 yılda “çevrecilik” adı altında güttükleri politikalarla Avrupa’nın Rusya’ya olan enerji bağımlılığı giderek büyüdü. Bu çevreci hareketlerin Ruslar tarafından finanse edildiği bile söylendi. Fransızlar ise Almanların aksine nükleere daha da ağırlık verdiler. Bu sayede Rusya ile olan krizde Almanya’dan biraz daha “özgür” durumdalar.  Başa güreşen sağ adayların hepsi nükleer enerjiye sıcak bakarken sol içinde herkes başka bir düşünce içinde. Melenchon 2023’e kadar tüm santralleri kapatmak bile istiyordu.

Rusya krizi gündemdeyken artık nükleer karşıtlığı pek popüler olmayacak gibi duruyor. Anketlerde Le Pen’in yükselişi sandığa giderken yarışı iyice kızıştırdı. Bakalım 2017’nin aksine Macron’u bu sefer yenebilecek mi?