Batı devletleri Ukrayna savaşının etkisiyle kırılgan ittifaklarını güçlendirmekle uğraşırken Pasifik Okyanusundaki beklentilerini biraz ertelemek durumunda kaldılar. Çok uzun süredir “yeni soğuk savaş Pasifik’te kopacak” lafları hep etrafta gezer.

Bunu söyleyenler, Çin’in ekonomik büyümesinin, yıllar boyu genişleyen ve neredeyse her ay yeni bir üye eklenen Bir Kuşak bir Yol projesinin ve uzun süre pasif giden fakat son zamanlarda saldırganlaşan Çin diplomasisinin bu noktalara geleceğini yaklaşık 30 sene önceden söylüyorlardı. ABD’li stratejistler Çin’in bu yükselişinin önlenemez olduğunu da belirtmişlerdi.

Çin bir üçüncü dünya ülkesi değildi. Ekonomik yaptırımlar işlemezdi. Sahip olduğu otoriter yapı, vatandaşların bireyden ziyade bir makinenin dişlisi gibi göründüğü bir toplum yaşaması zor olsa da dış müdahaleye kapalıydı. Askeri operasyon böyle büyük bir ülke için masada bile değildi. Yani batılıların çok şansı yoktu. Dahası bunun farkında olmaları bir “boş vermişlik” de getirdi.

ABD şirketleri yavaş yavaş ucuz iş gücü için fabrikalarını Çin’e taşıdılar. Çin’in genişleyen nüfuzu bu şirketler içinde ülke çıkarları gerektirene kadar uyuyan hücre olarak kaldı. Sonra bir anda gördük ki NATO Çin’i asıl düşman olarak bile göremiyor. Geçtiğimiz yıla kadar tüm toplantılarda asıl düşman “Rusya” olarak nitelendiriliyordu.

Pek de şaşırtıcı değildi bu. NATO, Sovyetlere karşı kurulmuş bir ittifaktı. 90’lardan itibaren “insani müdahaleler” ve terörle mücadeleye dönüşse de asıl hedefini hiç unutmadı. Doğuya doğru genişlemesini sürdürdü.

Bu genişlemenin bir adımı olarak da Ukrayna’ya boş vaatlerde bulunmaya devam ettiler. ABD’li ünlü uluslararası ilişkiler teorisyeni John Mearsheimer, 2014’te bir konuşmasında Ukrayna’ya “gaz verilmeye” devam edilmesi halinde Rus işgalinin kaçınılmaz olacağını, bunun yerine Ukrayna’nın NATO ile Rusya arasında nötr bölge ilan edilmesinin Doğu Avrupa’da barış adına en olumlu vaziyet olacağını söylüyordu.

Tabii ki NATO’nun maksadı Ukrayna’yı işgalden korumak değildi. Ruslara yeni Afganistan deneyimini yaşatmak istiyorlardı. Girip hem itibarlarını zedeleyecekleri hem de ekonomik olarak ağır yaralar alacakları bir bataklık olsun diye umuyorlardı. Hillary Clinton bunu açıkça da söyledi. Dahası NATO’nun varlığını sorgulamaya başlayıp kendi bölgesel çıkarlarını güden Fransa gibi ülkelerin de hizaya gelmesini umuyordu Amerikalılar.

İşte bu küçük hesaplar yakın dönemde başarılı olsa da batının önündeki asıl tehlikeyi bir kez daha arka plana itti. Yani Çin’i. Trump’ın büyüttüğü “önleyici” politikalar Biden tarafından da devam ettirilse bile Çin’in ekonomik hegemonyası genişlemeyi sürdürdü.

Şu anda Ukrayna’da olanlar Çin’in yakın gelecekteki politikalarında belirleyici olacak. Rusya’nın olası bir zaferi benzer amaçlar güttükleri Tayvan’la ilgili niyetlerini hızlandırabilir. Sürekli “Ruslarla olan dostluklarının sınırı olmadığını” belirten Çinliler ABD’nin petrol hegemonyasını da ciddi anlamda sarsmak istiyorlar.

Yaptırımlarla boğuşan Rusya’dan petrol alımlarını Yuan’a çevirdikleri gibi Suudi Arabistan’dan yapacakları ithalatı da kendi paralarıyla yapmaya başladılar. Yemen konusunda ABD’den destek alamadığı için kızgın olan Suudilerin ise petroldeki dolar hegemonyasının kırılmasına yardım etmesi şaşırtıcı oldu. Hatta Biden’ın telefonuna bile çıkmadılar.

Bu kadar ağır yaptırımlar Rus ekonomisini hırpalasa da iki ana maksadına ulaşamamış oldu. Ne Rusları işgalden caydırabildi ne de işgali sonlandırmaya zorlayabildi. Dahası sahip oldukları dolar egemenliği sarsıldı ve kendi ülkelerinde patlayan fiyatlarla kamuoyu açısından zor duruma düştüler.

Rusların ortaya koydukları politik hedefler başarılı olamazsa (Yani Donbass’ın tamamının alınması, Kırım ile birlikte tanınması ve Ukrayna Anayasasına “NATO üyesi olmama ibaresinin eklenmesi” gibi ) batılılar için büyük bir zafer olacaktır. Hem düşmanları Putin ciddi bir yenilgi elde edecek hem de NATO’nun önemi üyelere hatırlatılmış olacaktır.

ABD’liler tehdidin ortadan kalkmasını istemezler. NATO’yu ayakta tutan Rus tehdidinin sürekli var olmasıdır. Ruslar çok zayıflarsa NATO’ya ihtiyaç kalmaz. Ruslar çok güçlülerse kavga etmenin anlamı yoktur. Avrupa ülkeleri Çin’in saldırgan tutumunu yakından hissetmedikleri gibi ekonomik açıdan da bağlı oldukları için onları bu denli bir tehdit olarak tanımazlar. Bu yüzden Rusların tehlikesinin sürekli olması ABD küresel varlığı için önemlidir.

Her şekilde Ukrayna dünyanın oluşan yeni kutupları için Pasifik’te olabileceklerin provası gibi gözüküyor. Güçler arasında ciddi bir savaş çıkacağına inanmasam da ABD yanlısı Asya ülkelerini Çin ile ciddi gerilimlerin beklediği bir gerçektir. NATO’nun bu boyutta bir mücadeleye hazır olup olmadığını ise zaman gösterecek.