Seçimlerde büyük bir sürprizin çıkmadığı ilk turun ardından Fransa’da gözler ikinci tura çevrildi.

İkinci tura kalan iki aday 2017’deki gibi Emmanuelle Macron ve Marine Le Pen oldu.

Seçimlerin bir önemi de Le Pen’in kazanması durumunda Avrupa’nın nasıl karışabileceğiydi.

Düşünsenize, Avrupa Birliği’nin iki devinden birinin başına NATO’dan da AB’den de çıkmak isteyen bir lider geçiyor. Dengeler alt üst olurdu.

Dahası batı bloğu Rusların Ukrayna işgali karşısında ancak konsolide olmuşken ABD’nin tüm kazanımları çöpe gidebilirdi.

Ancak onlar adına korkacak pek bir şey yok gibi, çünkü Le Pen görüldüğü kadarıyla kazanamayacak.

Son anketler Macron’un %55’e %45 kazandığını söylüyor. Aynı anketler birinci tur öncesi %52’ye %48 olacak kadar yakındı.

Anketlerin yanı sıra sonuca etki eden bir de münazara gerçekleşti.

Birkaç gün önce Le Pen ile Macron televizyonda karşı karşıya geldiler. 15 milyon kişinin izlediği münazara ABD’ninkine göre epey “medeni” geçti denilebilir.

Söz kesmeler Biden-Trump münazarasına nazaran daha nadirdi. 2017 yılındaki münazarada Le Pen’in hazırlıksız geldiği konuşuluyordu.

Sonrasında yapılan anketlerde %63 Macron’un daha başarılı olduğunu söylemişti.

Macron da buna gönderme yaparak “Bu sefer daha hazırlıklı gelmişsin” dedi.

Le Pen’in son aylarda yükselen grafiğine Ukrayna savaşı darbe vurdu denilebilir.

Rusya ile iyi ilişkiler gütmeyi planlaması savaş sonrasında pek tercih edilen bir politika olmadı.

Münazarada da Macron bu konunun üstüne epey gitti. Hatta Le Pen’in partisi için Rus bankalarından kredi çektiğini hatırlattı.

Tüm politikalarına bakıldığında Le Pen Fransa halkına radikal değişimler vadediyordu.

Türbanın halka açık alanlarda yasaklanması, AB’den ve NATO’dan çıkılması gibi sonuçları öngörülemeyen politikaları vardı.

Fransa halkı için bir bilinmeze gitmek korkutucu geliyor olabilir.

Le Pen Fransız halkının zorlaşan yaşam şartlarına, enerji ve gıda sorunlarına dem vursa da getirmeyi planladığı radikal değişim özellikle savaş gölgesinde Macron’dan hazzetmeyen Fransızları bile uzaklaştırmış gibi gözüküyor.

Le Pen’in 2017’den daha iyi bir durumda olduğu ortada. O zaman Macron’un %66’ya çıkan ikinci tur anketleri şimdi %55 çıkıyor. Bir de işin içine dahil olacak kararsızlar var.

Fransa kültürel olarak konumuyla batı Avrupa’nın tamamından farklı bir yerde.

Diğerleri gibi liberalleşen bir toplum yapısına sahip değil. ABD’den gelen kimlik siyaseti akımlarını reddediyor.

İslamcılığı ülkenin bir numaralı tehlikesi olarak görüyor.

Macron gibi neo-liberal bir politikacı bile yıllar geçtikte daha muhafazakar bir tutum belirledi.

Ordusundan devlet yapısına Fransa ulusal bütünlüğünü uluslararası yapılara tercih ediyor.

Bu, Fransızlar sadece ABD’ye şüpheyle yaklaşıyor demek değil.

Le Pen’in Ruslara karşı “aşırı yakın” tutumu savaş sonrası törpülense bile Fransız devletinin genelini rahatsız etmiş olabilir.

Enerji bağımlılığı yüzünden Almanların Ruslara nasıl muhtaç kaldığını görüyorlar. Bazılarına göre Ukrayna’nın “gürültüsü” bitince Almanlar vanaları yine açarlar.

Bu nedenle de enerji bağımsızlığı birçok Avrupa ülkesinin bir numaralı hedefi haline geldi.

Orban’ın Macaristan’da tekrar seçilmesinin ardından bir Rus yanlısının daha Avrupa’da yer edinmesi batı bloğunun işini epey zorlaştıracaktır.

Bu arada Le Pen seçilmesi durumunda NATO’dan çıkmak gibi radikal fikirlerinin kaçını gerçekleştirebilir bilmiyorum.

Ancak durum şu ki milliyetçiliğin yükseldiği Fransa’da tercih, topyekün bir değişimden ziyade bir iki doz muhafazakarlaşmış Macron’dan yana oluyor.

Tabii şu ortamda her türlü sürpriz olabilir.

Sonuçta bu gözler 2016’da Trump’ın seçildiğini de gördü…