ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley “Rusya, Ukrayna’da taktik başarılar elde etse de stratejik hedeflerin hiçbirini gerçekleştiremedi” dedi.

Yani sahada birkaç şehri aldılar ama asıl hedefleri Kiev’i ele geçiremediler demek istiyordu. Ukrayna’yı kısa sürede alıp ülkenin başına Rus yanlısı eski Başkan Yanukoviç’i getirememişlerdi. Dahası kırılmalar yaşanan NATO tekrar birlik olmuş, İsveç ve Finlandiya tarafsızlıktan vazgeçmiş, batının yaptırımları Rus ekonomisinin tepesine binmiş, rezil olmamak için çıkamayacakları yeni bir Afganistan bataklığına saplanmıştı Ruslar.

Birçokları tüm bunları arka arkaya sıralayıp “batı Rusya’yı tuzağa çekti ve şimdiden kazandı” diyerek yorumluyor. Ben ise pek o görüşte değilim.

Savaşın daha uzayacağı düşünülürse bunları konuşmak için biraz erken. Ama saha içinden bakarsak Ruslar epey bir stratejik hedefi ele geçirdiler. Azak Denizi tamamıyla Rus kontrolü altına girdi. 2014’te ilhak edilen Kırım’a kara yoluyla ulaşım şansı elde edildi. Kherson’un ele geçirilmesiyle Dinyeper Nehrinin batısına asker çıkarmış olundu. Ukrayna endüstrisinin yaklaşık %80’ini içinde bulunduran bölgeler Rus kontrolü altına alındı. Savaşın başında çok adını duyduğumuz labirent gibi olan çelik fabrikasının da bulunduğu Mariupol, Çin’in Bir Kuşak bir Yol projesi için önemli bir merkez oldu.

Bunlar sadece sahadaki stratejik galibiyetler. Bir de işin politik ayağı var. Rusya, bunca yıldır Avrupa’yı çektiği enerji kıskacını verimli kullandı. Bu süre zarfında kendi alternatiflerini de inşa ederek yaptırımlarla kaybettiği pazarı Çin’le değiştirdi. Avrupalılar ise Rusya’nın yerine enerji kaynağı bulamadılar. Kendi nükleer santrallerini kapattıkları için bağımlılıkları daha da arttı. Kendi vatandaşlarına “daha az ve hızlı duş alın” demeye başladılar.

ABD dış politikasının kendinden emin ve biraz da hoyrat tutumunun düşmanlaştırdığı 3. Dünya ülkeleri kendilerine yeni limanlar buldular. Afrikalılar, ülkelerine yatırımla gelen Çinlileri ve ideolojik ayrım yapmaksızın liderlere “koruma” vadeden Rusları ABD’ye tercih ettiler. Zelenski’nin Afrika devletlerine yapacağı konuşmaya sadece 4 ülke katıldı.

Arka bahçede 5 yıl içinde ABD yanlısı hükümet kalmadı. Meksika, Amerika Kıtası Devletleri Zirvesine Venezüela ve Küba davet edilmiyor diye katılmama kararı aldı. Koca Brezilya’nın hem mevcut başkanı Bolsonaro hem de gelecekteki muhtemel başkanı Lula Ukrayna savaşında NATO’yu suçladı.

ABD enerji krizindeki panikle düşman gördüğü kapıları aşındırmaya başladı. Önce başkanını resmen tanımadıkları Venezüela’ya gittiler. Sonra “dışlanmış devlete çevireceğiz” dedikleri Suudi Arabistan’a uğradılar. Biden ilk kez bir ABD başkanından ziyade sıradan bir siyasetçi gibi karşılandı. Dahası Suudiler, enerji sorununu Rusya’dan ruble karşılığında aldıkları petrolle çözmeye karar verdiler.

Bu sırada petrolün üzerindeki dolar hegemonyası kırıldı. Suudiler dolar yerine Yuan’la petrol almayı konuşuyor. Benzer bir durumun Hindistan’da da olması söz konusu.

Hepsinin üstüne şu an için olmasa bile genelde stratejik rekabet içinde olduğu Rusya’ya kendini en ciddi pazar olarak dayatabilmiş bir Çin var. Bütün küresel rakiplerinin askeri teknolojilerinin kapasitelerini de uzaktan izliyor Çinliler. Bu sırada ekonomik hegemonyasını da genişletiyor.

Yani kısacası Doğu’nun Batı’ya karşı stratejik galibiyetleri çokça sayılabiliyor. Bu sırada NATO, İsveç ve Finlandiya’nın katılmasıyla teselli buluyor. Tabii o da ancak terörle mücadele konusunda Türkiye’ye verdikleri sözleri tutarlarsa…