İngiltere kraliçesi Elizabeth’in vefat etmesinin ardından internette “yas tutma” kavgası başladı. Makarası yapılacak konularda pek sınır tanımayan batılılar ise kraliçeden veya kraliyet ailesinden pek hoşlanmayanları topa tuttular.

Kraliçeyle ilgili olumsuz paylaşımların sebepleri de pek çeşitliydi. İngiliz İmparatorluğunun günahlarını sırtında taşıdığından bahsedenler, katliamlara sessiz kaldığını düşünenler, haksız yere İngiliz halkının sırtından geçindiğine inananlar ve hatta “Diana’nın ahı var” diyenler…

Savunanların da kendince bahaneleri var tabii. En çok söylenen ise “bahsedilen kararların hiç birini Elizabeth ya da başka bir kraliyet mensubu almadı, onlar sorumlu tutulamaz!” oldu. Dahası kraliçe sıradan bir kraliyet üyesi de değildi. Tarihin en uzun süredir tahtta oturan ikinci kraliçesiydi. 70 yıllık hükmü süresince büyük skandalları olabildiğince az yaşamış, çoğunlukla birleştirici bir figür olarak var olmuştu. Ülkede kraliyetin popülerliği zamanla azalmış olsa da Elizabeth’e olan saygı sabit kalabilmişti.

Tabii kraliçe sembolik bir figür olarak kararlar almayıp krallığı temsil ediyorsa ve bu yüzden seviliyorsa krallığa sempati duymayanların nefretini kazanması da normal değil mi? Elizabeth sömürgeciliğin ve yağmacılığın kararlarını bire bir almamış olabilir ama giydiği tacın üzerindeki 2868 elması Birmingham’da bir madenden de çıkarmadı.

İçinde yaşadıkları lüks ve zenginlik, imparatorluklarının sahip olduğu uçsuz bucaksız kaynaklar ve istismar ettikleri emeğin üzerine kuruluydu. İşte burada tartışma başlıyor. Her ölüye saygı gösterilir mi?

Cevap vermenize gerek yok çünkü Twitter yeni ahlak polisi olarak sizin yerinize kararın verdi bile. Kraliçe Elizabeth’le ilgili atılan olumsuz paylaşımları silmeye başladı. Olumsuz diyorum çünkü hepsi hakaret dahi içermiyordu. Twitter’ın kullanıcı şartlarına da aykırı değildi bu paylaşımlar. Yine de batı dünyasının “kabul gören düşüncesinin” dışına çıkılınca paylaşımların silinmesi kaçınılmaz oldu.

İnternet sansürünün bu yeni normali beni çok rahatsız etse de bu işin bir açısı daha var. Sosyal medyada yas meselesinin ne kadar vasat bir hale geldiğinden bahsediyorum. Sırtında onca bagajı bulunan kraliçeyi unutun. Sıradan bir müzisyen, sporcu ya da yazar düşünün.

Konu kim olursa olsun, arkasından anlamsızca hakaret eden birileri çıkıyor. Biraz olsun insanların hayatına dokunmuş, yüzlerini güldürmüş kişiler öldükten sonra arkasından küfür kıyamet gidiliyor. Levent Kırca’yı kaybediyoruz, ağza alınmayacak laflar duyuyoruz. Sadece biz de değil, batıda da aynı sorun var. Efsane basketbolcu Kobe Bryant kızıyla birlikte trajik bir kazada ölüyor, bir takım gazeteciler yıllar önce açılmış ve ispatlanmamış bir davasına dem vurarak “siz bir tecavüzcünün arkasından yas tutmaya devam edin bakalım” diye paylaşım yapıyorlar.

Burada artık mesele kişinin iyi izler bırakıp bırakmaması değil. Geride kalıp üzülenlerin üstünde ahlaki bir üstünlük kurmak ve ego tatmini sağlamak.

Eksikleriyle, fazlalarıyla, hatalarıyla ve doğrularıyla bir insan bu dünyayı terk etmiş. Kavgalarını, hırslarını ve nefretlerini ardında bırakmış. Bu basketçi de olsa kraliçe de orada edilen hakaret ona değil geride kalanlara ulaşacak.

Bu davranışların vasatlık olduğunu düşünsem de Twitter veya bir başka şirketin de bu konuda “neyin söylenebilir” olduğuna karar vermesine katlanamıyorum. Biraz klas sahibi olmak lazım, zorla değil isteyerek!