Ben kimim? Evren ne? Bunlar çok önemli varoluşsal sorular. Bunları kendine hiç sormadıysan eğer günlük hayatın içinde, varlığından haberin olmadan yaşıyorsun. Buna ne kadar yaşamak denirse tabi... İnsan ne zaman yaşamaya başlıyor? Yüreği dolu dolu olduğu zaman. Yüreği duygu zenginliğine kavuştuğu zaman. Duygu zenginliğine kavuştuğunda kendini, dünyayı, evreni merak etmeye ve soru sormaya başlıyorsun. Aldığın cevaplarla, öğrendiklerinle daha mutlu yaşamaya başlıyorsun. Çünkü; "bilmek" mutlu eder.  "Cehalet mutluluktur" diyorlar. Bu mantığı yer yüzüne yayan şeytanın ta kendisi… Beynimiz bilgiyle beslenen bir organ... Beyin üç bölümden oluşuyor. Beyin sapı, orta beyin ve korteks... Beyin sapı ilkel benliğimiz... Örneğin bir patlama oldu, beyin sapı beynimizin tümünü bloke eder ve kaçmamızı sağlar. Orta beyin, bütün duygu kokteyllerinin bulunduğu yer... Korteks ise sofistike düşünmemizi sağlayan; aya, yıldızlara bakıp onların sırrını çözmek için düşünmemizi sağlayan kısım... Korteksi gelişmiş insanlar; yani bilginin peşinden giden insanlar, hayattan tatmin sağlarlar… Egemen sistem, en çok da bu insandan korkar… Onu yok etmek için elindeki tüm argümanlarını kullanır. Ama onlar benim muhatabım değil. Ben hep sana sesleniyorum. Çünkü sen değerli bir varlıksın, bunun bilincine vararak yaşamak zorundasın.

Hypatia kim biliyor musun? Yazdığım bir tiyatro oyununun metniyle tanıtmak istiyorum Hypatia’yı sana;

Adım Hypatia… İskenderiye'de geldim dünyaya... Bilimin, bilginin peşine düşmemi sağlayan; babam, filozof, matematikçi Theon. İskenderiye kütüphanesini duydunuz mu? Mısır'ın İskenderiye kentinde kurulmuş, içinde 150 bin cilt el yazması eserin bulunduğu, muhteşem bir bilim yuvası... Ben burada büyüdüm. Oyuncaklarım; fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat oldu... İlk aşkım Platon... Onu rüyalarımda görünce nasıl heyecanlanırdım anlatamam… Size bir sır vereyim mi? İlk aşkım Platon'du ama Aristo'ya karşı da boş değildim. Onu da rüyalarımda görünce çok heyecanlanırdım. Benden binlerce yıl önce yaşamışlar ama bana çok yakınlar. Çünkü biz aynı dili konuşuyoruz, "Bilgi"nin dilini… İskenderiye kütüphanesinde, Platon'un adına kurulmuş okulda dersler vermeye başladım. Benim için ne saadet... Kadınlar var olduğundan beri doğuruyor ve kemiklerinden çektiği kalsiyumu, vücut suyu ile karıştırıp, adına süt dediğimiz sıvıyı yavrusuna veriyor binlerce yıldır ve yaşam döngüsünü oluşturuyor. O nedenle hayattaki tüm dişi varlıklar, eril varlıklara oranla evrimsel olarak daha küçük bir yapıya sahip… Daha küçük bir yapıya sahip olma halini güçsüzlük olarak mı görüyorsun? Düşünsene, bu nasıl muazzam bir güçtür. "kadınlar güçsüzdür" diyerek, aşağılıyorlar. Hey, erkekler! Size söylüyorum! Hadi kemiğinizden kalsiyum çekip, vücut suyunuzla karıştırıp süt elde edin ve yaşam döngüsünü oluşturun. Peki kadınlar, siz farkında mısınız gücünüzün? Doğuran, yetiştiren sizsiniz. Bu toplumu çok güzel dizayn edebilirsiniz. Sahi güç nedir? Matematikçi Öklid'in ilk kuralı; "iki şey üçüncüyle eşitse, hepsi birbiriyle eşittir demektir." Bizi birleştiren özelliklerimiz ayıranlardan daha fazla... Biz bir bütünün parçalarıyız ve bütüne hizmet etmek için buradayız. Sen bunun farkına vardıysan, o zaman güçlü bir insansın!

Bu kadar büyük,  bu kadar güçlü, bu kadar naif, bu kadar güzel, bu kadar mükemmel bir yüreğe, vizyona sahip Hypatia, bilgiyi, anlamı ortaya koymanın, bilgiyi korumanın, anlamı korumanın bedelini, canıyla ödedi. Savunduğu bu muazzam evrensel bilgileri, sözüm ona ‘inanca, dine saldırı’ olarak nitelendiren yobazlar, Hypatia’nın bedenini kilisede parçalara ayırıp sokaklarda yaktılar. İlk bilim şehidi Hypatia’ya yüzyıllar sonrasından selam olsun. Senin aydınlığın, hayatın sonuna dek ışık olacak insanlığa…