Ünlü filozof George Berkeley “Uzak bir ormanda bir ağaç devrilirse ve çevrede hiç kimse yoksa ağaç devrilirken ses çıkar mı?” diye soruyor. Sence çıkar mı? Genelde yanıt olarak “çıkmaz” deniyor. “Çünkü; bir ağacın devrilmesi ya da başka türden değişimi, havada bir titreşim yaratır. Bunu duyacak bir kulak yoksa ses de yoktur. Var olmak algılanmaktır.” deniyor.  Var olmak algılanmak ise algılanmamak, yok olmak anlamına gelir, öyle değil mi?

Tıpkı güzel ülkemin, varlığı algılanmayan güzel insanları gibi… Benliği yok sayılan insanımızın, çektiği acıyı yok saymaya çalışarak kendini sadece işe vermesi gibi… Kurdan, pahalılıktan, cari açıktan, enflasyondan bahsediyorsun. “Başka çare mi var?” diyorsun. Bu öğrenilmiş çaresizliğin ta kendisi…

            Ad hominem nedir bilir misin? İletişim biliminde kullanılan bir yöntem. Karalama safsatası. Bir argümana cevap verirken, argümanı eleştirmekten ziyade, argümanı ortaya atan kişinin konuyla ilgisiz bir özelliğini gündeme getirerek, haklı çıkma çabasıdır. Örneğin; “Biz bunların cemaziyel evvelini biliriz” Sayın Kemal Kılıçtaroğlu’nun açıklamasını hatırlayalım. “Gözüme İletişim Başkanlığı’nın binasını kestirdim” diyerek dikkatimizi neye çekmemizi istiyor? Egemen sistem, İletişim Dairesi Başkanlığı’nda, sistemli olarak hangi propagandaları, nasıl üretiyor? Ad hominemin (Karalama safsatası) alt başlıklarına bakalım. 1. İnsan Karalama Safsatası (Öneriyi yapan kişinin karakterini karalama) 2. Niteliksel Kişi Karalama Safsatası (Öneriyi yapan kişinin, etnik kökeni, politik duruşu, dini görüşü vb özelliklerini karalama) 3. Sen de Safsatası (Önermeyi konuşmak yerine kişinin davranışlarını, hareketlerini karalama. 4. Önyargı Oluşturma Safsatası (Bir insan hakkında, doğru ya da yanlış, önceden olumsuz bilgiler verilerek, onun söyleyeceği her şeyi önceden itibarsız hale getirme) Karalama safsatası, kara propaganda için uygulanan binlerce yöntemden sadece biri…

Sen, karar verme potansiyelinin, hangi tekniklerle yönetildiğini bilmek zorundasın. Varlığının, nasıl, neden yok sayıldığını bilmek zorundasın. Bu ülkenin öz kaynakları, egemen güçlerin eline geçerken, senin algılarınla nasıl oynandığını bilmek zorundasın. Sen iyi niyetin, temiz inancın ne olduğunu bilmek zorundasın. Bu ülkede çocuklara tecavüz edilirken net bir duruş sergilemeyenlerin, inancı, siyaset aracı olarak kullandığını bilmek zorundasın. Çocuk diyorum, çocuk! 45 çocuğa tecavüz edilirken ortalığı ayağa kaldırmak yerine, “Bir kereden bir şey olmaz” diyerek üstünü kapatanların, yoksulluk, yoksunluk, adaletsizlik karşısında demokratik haklarını kullanarak sesini yükseltenlere hakaret etmesinin arkasındaki gerçekleri görmek zorundasın. Bunları görmez, bilmez isen bir kere geldiğin şu ölümlü dünyadaki varlığın, hayatın, umutların, hayallerin, mutlulukların, özgürlüklerin, değerin yerle yeksan olur. Varlık oluşturanların şaşaalı hayatları için köle olursun. Birey olarak ne kadar değerli olduğunun farkına var. Bir bütünün değerli bir parçası olduğunun bilincine ulaş. Güzel, mutlu bir hayatı yaşamayı hak ettiğine uyan. İnsan organizması programlanan bir organizma. Nasıl programlanırsa, o kişiye dönüşüyor. Ta ki kişi programlandığını anlayıp bu programlardan özgürleşmeye karar verene kadar. Öğrenilmiş çaresizlikten kurtul. Yaşadığın yoksulluk, yoksunluk senin alnına yazılan kaderin değil. “Kader” ölçü demektir. Bilimin tespit ettiği tabiat kurallarının değişmezliğine inanmak anlamına gelir. Sen bu bilgiyi de bir sorgula…