Türkiye Cumhuriyet tarihinin en ağır felaketi, dünya da ise asrın felaketi olarak kayıtlara geçen 06.02.2023 tarihinde saat 04:17’de merkezi Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi olan 7.7 büyüklüğünde deprem aynı gün 13:24’de merkezi Kahramanmaraş ili Elbistan ilçesi olan 7.6 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş olup an itibariyle binlerce vatandaşımız hayatını kaybetmiş binlercesi enkaz altında olup binlerce yaralımız bulunmaktadır. Söz konusu deprem; Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerimizi etkilemiştir. Depremin etkisiyle binlerce bina yıkılmış, binlercesi ağır hasar almış kullanılamaz hale gelmiş adeta şehirler haritalardan silinmiştir.

Evet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak böylesi ağır bir felaket ile ilk kez karşılaşıyoruz. Depremin yol açtığı ölüm ve yıkım sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Fiziksel ve Psikolojik yıkımın tarifi bulunmamaktadır. Cumhurbaşkanı tarafından 10 ilimizi kapsayacak şekilde doğal afet nedeniyle 07.02.2023 tarihinde Olağanüstü Hal İlan edilmiş bu karar aynı gün Resmi Gazete’ de yayınlanmış ve 09.02.2023 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanmıştır.

 Doğal afetlerin yaşandığı anlar; olağanüstü hukukun geçerli olduğu ve bazı hakların sınırlandırıldığı dönemlerdir fakat bu dönemlerde dahi T.C Anayasası’nın 17. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. Maddesinde güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlerimizden olan yaşam hakkının sınırlandırılamayacağı bu hususta hak arama hürriyetinin engellenemeyeceğini ifade edebiliriz. O halde bu koşullar altında dahi vatandaşların Yaşam Hakkını ihlal eden her türlü uygulamanın hukuka aykırı olduğunu net bir şekilde ifade edebiliriz.

PEKİ BU ASRIN FELAKETİNİ KADERE BAĞLAYIP, SORUMLULARI CEZALANDIRMAYALIM MI ?

Depremde hayatını kaybeden vatandaşlarımız yıkılan enkazların altında can verirken bu binaların yıkılmasından yalnızca deprem felaketi mi sorumlu olacak? Kader olarak nitelendirip suçluları cezalandırmayacağız mı ?

Şehirlerin imar planlarının deprem yönetmeliğine göre düzenlenmemesi, deprem yönetmeliklerinin yetersiz olması, çarpık kentleşmeye imkan tanınmış olması, müteahhitlerin kar amacı ile maliyeti ucuza getirmeye çalışması eksik ve kalitesiz malzeme kullanmaları, İmar Barışı adı altında denetimsiz ve plansız yapılan kaçak yapıların hukuka uygun hale getirilmeye çalışılması ve kağıt üzerinde sağlıklı yapıymış gibi yapı kayıt belgesi düzenlenmiş olması, binalardan karot vs. örneği alınmaksızın onay verilmiş olmasının, bu evraklarda imzası olan kamu kurumlarının, kamu çalışanlarının sorumluluğu olmayacak mı? Söz konusu haksız fiilden sorumlu yalnızca yapıyı inşa eden müteahhitler mi?

İMAR AFFI İLE MEVZUATA AYKIRI BİNALARIN DEVLET TARAFINDAN YAPI KAYIT BEDELİNİN ÖDENMESİ İLE YASALAŞTIRILMASI BİR FELAKETİ BERABERİNDE GETİRDİ!

İmar affı ile kaçak yapının ; 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış olması bu af kapsamından faydalanmanın tek şartı olup 31.10.2018 tarihinde imar affına başvurulması 31.12.2018 tarihinde ise yapı kayıt bedelinin ödenmesi ile kayıt dışı binaların yıkım kararları ve tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilerek söz konusu kaçak yapılara imar barışı adı altında hukuka uygun zemin sağlanmaya çalışılmıştır. Buradaki en büyük tehlike söz konusu binaların yapı denetimlerinin yapılmadan, sağlıksız kaçak yapılarda insanların yaşamasına devlet eli ile müsaade edilmiş ve sanki bir devrimmiş gibi reklamı yapılmıştır. İmar barışı ile birden çok kaçak ve sağlıksız yapı şu anda tüm Türkiye’de vatandaşlar tarafından kullanılmaktadır, bu yapıların kullanılması büyük tehlike arz etmekte olup devletin güvencesinde olan vatandaşların yaşam haklarını tehdit etmektedir.

Türkiye topraklarının deprem ülkesi olduğunu tüm kamuoyu bilirken; depreme dayanıksız binaların denetlenmemesi, vatandaşların söz konusu sağlıksız binalarda yaşamaya devam etmesi, imar barışı adı altında sağlıksız yapıların kullanımına teşvik edilmesi ve nihayetinde yaşadığımız ağır tabloyu kadere bağlamak günümüz koşullarında kabul edilebilir gerçekçi bir yaklaşım olmamaktadır.

PEKİ! BU AĞIR BİLANÇONUN SORUMLULARI KİM VE BU KUSURUN YAPTIRIMI NEDİR?

DELİL TESPİTİ SORUMLULARIN CEZALANDIRILMASINDA ÇOK ÖNEMLİDİR

Deprem nedeniyle yaşanan yıkımlardan dolayı müteahhitlerin sorumluluğu kusurları oranında söz konusu olacaktır, yıkılan binanın yapımı aşamasında her türlü hukuki mevzuata bağlı kalınmış ve usulüne uygun inşa edilmiş bir yapının deprem neticesinde yıkılmış olması halinde kusur sorumluluğundan bahsedilemeyecektir ve cezai sorumluluklarına giderek yapı müteahhitleri cezalandırılamayacaktır. Bu durum nezdinde önemli olan yıkılan binalarda cumhuriyet savcıları tarafından yapılacak tespitler neticesinde hazırlanacak bilirkişi raporları önem arz etmektedir. Yapılacak tespitler yargı sürecindeki delil açısından çok önemli olup yıkılan binadaki kolon vs eksikliği binanın deprem karşısında çökmesine sebep olmuş işe bu eksiklik binanın yapım aşamasında mevcut ise burada müteahhitlerin, fenni sorumluların olası kastlarından söz etmek hukuk nezdinde yanlış olmayacaktır.

MÜTEAHHİTLERİN OLASI KAST İLE ÖLÜME SEBEBİYET VERME SUÇLAMASI İLE YARGILANMASI GEREKMEKTEDİR

Depremde yıkılan binaların müteahhitlerinin somut olaylar neticesinde eğer ki bir bina usulüne aykırı olarak yapılmış ise burada işin ehli olarak kabul edeceğimiz kişilerin bu usule aykırılığın sonuçlarını kestiremeyecek olmaları hayatın olağan akışında kabul edilebilir değildir, şöyle ki; bir binanın yapımını üstlenen Müteahhit binayı usule aykırı inşa ettiği zaman sonuçları önceden kestirilebilecek konumda olmasından dolayı müteahhitlerin olası kastlarından bahsedilebilir. Tck 21/2 uyarınca olası kast, kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, adeta umursamadan, neticenin gerçekleşmesini göze alarak “ olursa olsun” şeklinde düşünerek fiili işlemesidir.

Depremlerde yıkılan binalar neticesinde yaşanan ölümler ile ilgili müteahhitlerin ve inşaat mühendislerin sorumluluğunda TCK M.83 Uygulanmalıdır şöyle ki; Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmelerden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunmasına rağmen bu kusurlu davranışı ile birinin ölümüne sebebiyet veren kişi hakkında verilecek cezada indirim yapılmayacağı gibi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması gerekmektedir.

KASTEN ÖLDÜRME SUÇLARINDA ZİNCİRLEME SUÇ HÜKÜMLERİ UYGULANAMAYACAĞINDAN BU ŞAHISLAR HAKKINDA HER BİR ÖLÜM EYLEMİNDEN DOLAYI AYRI AYRI CEZALARA HÜKMEDİLMESİ GEREKMEKTEDİR.

YAPI DENETİM FİRMASI AÇISINDAN SORUMLULUK

Deprem nedeniyle yıkılan binaların müteahhitlerinin kusurları oranında sorumluluğuna gidilebilmekle beraber yapı denetim firmalarının da ağır bilançonun oluşmasında kusurları oranında kasten ve ihmalen neticeden sorumlulukları bulunmaktadır. Yapı denetim firmaları tarafından binanın yapılışı aşamasında gerekli denetimler yapılmamış, usulüne uygun denetim mekanizması çalıştırılmamış ise olursa olsun mantığı ile hareket eden denetim firmalarının müteahhitlerle işbirliği yapmaları olası kastla suça iştirak ettikleri anlamına gelmektedir.

İDARENİN SORUMLULUĞU

Yapı denetim firmalarının raporuna istinaden söz konusu inşaatlar yapı ruhsatı veren belediyelerin denetim firmalarının söz konusu raporlarının hukuka uygunluğunu denetleme yetkileri bulunmadığından belediyenin herhangi bir cezai sorumluluğundan söz edemeyecek olsak da, belediyelerin çarpık kentleşmeye göz yumması, şehirlerin ilçelerin imar planlarında deprem faktörünü düşünmeden hareket edilmesi,  depreme dayanıksız binaların tespitini sağlamamış olmaları açısından sorumluluklarını ancak bilinçli taksir bağlamında ele alabiliriz.

Yaşanan felaketin kayıplarının bir an evvel silinmesini temenni eder ve hukuk devleti ilkesinden vazgeçmeden bu felaketin ağır bilançosundan sorumlu olan kişiler ve kuruluşların cezalandırılması için hukuk mücadelesini sonuna kadar takip edeceğimizi tüm kamuoyuna bildiririz.

Av. Senem ÖZAYDIN