Anadolu Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ahmet Aypay ile eğitimimizi konuştuk.

“ÖMK ile ilgili en temel sorun, mesleğe giriş ve çıkışta denetimin olmamasıdır. ÖMK ile ilgili diğer bir konu, öğretmenliğin bilişsel bir bilgi temelinin olmamasındaki zorluktur. MEB bünyesinde 2 bin doktoralı ve 100 bin yüksek lisans mezunu öğretmen bulunmaktadır. Bunların uzmanlıklarını ve bulunduklari eğitim düzeyine uygun bir özlük sisteminin oluşturulması gerekmektedir. Eğitimin hiçbir kademesinde öğrenciden para alınmamalıdır.”

Hocam Türk Milli Eğitim Sisteminin  en temel sorunu nedir?

Kanımca Türk Milli Eğitiminin en temel sorunu sistem bakış açısının bulunmamasıdır. Okul karmaşık bir sosyal sistemdir. Okulun amacı bellli hedef ve amaçları gerçekleştirmektir. Bunun için belirli ilkelere/yönetime ihtiyaç vardır. Bütüncül, kapsayıcı ve uzun dönemli etkileri irdeleyebilecek bir bakış açısı geliştirilemediği sürece, zaten sınırlı olan kaynaklar, en önemlisi de çocuklarımız boşa harcanmaya devam edecek. Bunu eğitim ile ilgili her konuda görebiliriz. Yönetici atamalarından tutun, nitelikli eğitime, öğretmen yetiştirmeye, öğrenci başarısı, eşitsizlikler ve  teknoloji entegrasyonuna her alanda gözlemekteyiz. YÖK bir karar alıyor, MEB ile bu konuda bir fikir birliği oluşturulmadan, ondan sonra yüzlerce insan belli bölümlere alınıyor. Bu durumda da belli alanlarda istihdam sorunu ortaya çıkıyor. Sistem bakışı uzman bakışıdır. Aldığınız her karar 1 milyon 150 bin öğretmeni, her kademedeki milyonlarca öğrenciyi ve toplumu tümden ilgilendirmektedir. Sistem aynı zamanda ilke demektir, kural demektir ve hukuk demektir. Türk Milli Eğitiminin genel ve özel amaç ve ilkeleriyle, bu sistemin işleyisine yönelik önemli bir yol gösterir.

Sistemin çıktıları başarı düzeyi, öğretmenlerin ve öğrencilerin iş doyumu, devamsızlık, eğitimde nitelik ve okul terki sürekli gözden geçirilmeli ve beklenen performans ile karşılaştırılmalıdır.

Son günlerde tartışma konusu olan Öğretmenlik Meslek Kanunu ve buna yönelik sınav hakkında ne düşünüyorsunuz?

Öğretmenlik meslek kanunu gereklidir. Öğretmenler profesyonel meslek sahipleridir, doktorlar ve avukatlar gibi. Ancak, öğretmenler tamamen devlet görevlisidirler (özel okullar haricinde, ama nihayetinde onlar da devletin gözetim ve denetimi altındadır.

ÖMK ile ilgili en temel sorun, mesleğe giriş ve çıkışta denetimin olmamasıdır. Bu çok temel bir ilkedir. Bir bireyin öğretmenlik mesleğini icra etmesini kim belirleyecek? Kim öğretmen olabilir ve kim öğretmen olamaz? Bir öğretmen ne zaman öğretmenlik yapamaz? Tüm bunların meslek örgütünce belirlenmesi gerekir. Bakın bu en temel ilkedir. Eğer bu konuda meslek örgütü bir uzlaşma ortaya koyarsa, zaman içinde öğretmen niteliğinin sürekli gerilemesini tartışmayız. Çünkü şu an bakanlık ve YÖK kimi isterse o öğretmen adayı olabiliyor. Umut ticareti yapılıyor, üniversiteler de buna çok farklı gerekçelerle destek oluyorlar.

ÖMK ile ilgili diğer bir konu, öğretmenliğin bilişsel bir bilgi temelinin olmamasındaki zorluktur. Bu nedenle farklı alanlardaki öğretmenlerin biraraya gelmesi ve aynı dili konuşmasi zorlaşmaktadır. Mesleğin icra biçimi de bunu zorlastırmaktadır. Öğretmenler genellikle sınıflarda yalnız çalışırlar.

ÖMK öğretmenlere bir hem mesleki ve kişisel gelişim hem de adil bir yükselme sistemi getirmemiştir. Öğretmen gelişimini sürekli destekleyecek bir yapı kurulamamıştır. Şu an yapılanın daha önce yapılan öğretmen kariyer basamakları sınavından büyük bir farkı yoktur. Sınav bir kez yapıldı ve öylece kaldı. Bir bir iyileştirme ve getiri sağlamadı. Ama öğretmenler arasında gereksiz bir tartışma oluşturdu.

MEB bünyesinde 2 bin doktoralı ve 100 bin yüksek lisans mezunu öğretmen bulunmaktadır. Bunların uzmanlıklarını ve bulunduklari eğitim düzeyine uygun bir özlük sisteminin oluşturulması gerekmektedir.

Sistem bütünlüğü içinde ele alınan eğitimde; liseler 3 yıl, okul öncesi eğitim en az bir yıl zorunlu, tam gün ve parasız olmalıdır. Dört yıllık lise hazırlık eğitimi yoksa, gereksizdir. Kısa zaman içinde bu kademedeki eğitimi 2 yıla çıkaracak önlemler alınmalıdır.

Eğitim sistemi anayasa ve yasalardaki gibi olmalı. Üniversiteler haricindeki tüm eğitim tamamen parasız olmalıdır. Devlet, ihtiyacı olan öğrencilere internet ve bilişim teknolojilerine erişim, kıyafet, öğle yemeği ve kırtasiye sağlamalıdır. Eğitimin hiçbir kademesinde öğrenciden para alınmamalıdır.

Kronik ve yoğun sorunlar nelerdir?

Eğitim paydaşlarının görüşlerine göre en sık rastlanan güncel sorunları; sistemde yaşanan sık değişiklikler, öğretmen niteligi, yetersiz aile desteği olması, torpil, bireyin göz ardı edilmesi, kalabalık sınıflar, öğretmenlerde yetersiz mesleki gelişim ve zorunlu eğitim süresi olarak belirlemiştir.

İlk on sorun olarak, eğitim sisteminin sık değişmesi, öğretmen niteliği, felsefe eksikliği, program (müfredat) sorunları, sınav odaklı yapı, meslekî eğitimin yetersizliği, millî ve insani değerlerin eksikliği, beceri ve uygulama eksikliği ile yetişmiş insan gücündeki eksiklikler alınabilir.

Son dönemde geçici koruma statüsündeki Suriyeli, Afgan ve diğer dezavantajlı grupların eğitimidir. Bölgeler ve okul türleri arasındaki eşitsizlik ve adaletsizlikler önemlidir.

Merkeziyetci ve bürokratik yapı, kararların merkezden alınmasını sagğlamaya yönelmektedir. Halbuki, bu sistem açısından gerektiği zaman merkezden ve gerektiğinde yerinden karar alınabilir.

Merkezi sistemin ve merkezi geniş ölçekli sınavlar sistemin tamamen sınava odaklı işlemesine yol açarak, büyük bir öğrenci grubunun kaygı ve başarısızlık hissi içinde yaşamasını sağlamaktadır. Başarı dediğimiz şey ise, sürekli düşmektedir. Öğrenciler de okuldan nefret eder hale gelebilmektedir.

Halbuki, öğrencilerin hayatlarında ise yarayacak bilgi ve becerileri elde etmeleri gerekmektedir. Sistem bütüncül olarak bakarsa, öğrenciyi de bir bütün olarak görür, öğrenciyi bütün yönleriyle, bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutar. Hayat matematikten ibaret değildir. Tüm öğrenciler işlerine yarayacak ve mantıklı düşünecek kadar matematik öğrenmeleri yeterlidir.

Uluslararası sınavlarda da, Türk öğrencilerin en alt düzeydeki öğrencileri puanını düşürmektedirler. En alt düzey ve en alt düzey altı öğrenciler yoğun olarak, Doğu ve Güney Doğu Anadolu ile Karadeniz bölgelerindendir. Bu bölgesel eşitsizlikleri göstermektedir ve sistem bakış açısı olmamasıyla ilgilidir.

Sistem bakış açısı aslında eleştirel bakmayı da gerektirir. Sistemin parametreleri var ise, bunu sorgulamak ve eleştirmek amacıyla kullanabilirisniz. Örneğin, neden bölgesel ve okullar arası farklılıklar vardır? Bu nasıl azaltılabilir?

Okul bir proje değildir. Hayatın kendisidir. Toplumdaki tüm eşitsizlikler okula yansır. Ancak okulun görevi ise, bu yansımaları azaltmaktır, eşitlemektir. Fırsatı olmayanlara daha fazla fırsat sağlamaktadır. Cumhuriyetin en temel amaçlarından biridir. İnsanların aile kökeni, ırk, din, dil vb. gibi değişkenlerden bağımsız olarak bir yere gelmesi.

Salgın (Pandemi) sonrası eğitimde ne gibi değişimler olmalı?

Bu süreci kötü yönettik ama sürecin kendisinden daha önemlisi sürecin sonrasıdır. Acil uzaktan öğretim çercevesinde öğretmenlerin bu becerilerinden az veya çok bir gelişme oldu. Bunun bireyselleştirilmiş öğretime yönelik olarak sürdürülmesi gerekir. Seçmeli, temel ve ileri düzey dersler açısından, yani herkese daha fazla olanak sunabiliriz. Okulları ikili eğitimden (sabahçı-öğleci) kurtarabiliriz. Kırsal kesimdeki öğrencileri ve dezavantajlı öğrencileri desteklemek için yeni politikalar geliştirebiliriz.

Öğretmen yetiştirme açısından neler yapılmalıdır?

Uzun bir öğretmen yetiştirme deneyimimiz olmasına karşın öğretmen eğitimini sürekli değiştirerek bu konuda bir gelenek oluşmasını sürekli engelliyoruz. Temel öğretmen yetiştirme kaynağı Eğitim Fakülteleridir. Eğitim Fakültesinin yetiştirmediği öğretmenler, Fen-Edebiyat Fakültesi`nde yetiştiriliyorlar. Pedagojik Formasyon yasaklanmalıdır. Bundan önceki Milli Eğitim Bakanı döneminde alınan karar, öğretmenliğe hak kazananlara Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde, üniversiteler tarafından, ücretsiz olarak ve belli bir dereceye yönelik olarak (örneğin, bir yüksek lisans derecesinin parçası olarak) verilmelidir.

Yönetici Seçimi ve Ataması neden önemlidir?

Burası aslında okul, öğretmen ve öğrenci gelişiminin temelidir. Eğitim hizmetinin üretildigi ve paylaşıldığı yerdir. Eğitim sisteminin en stratejik parçası okuldur. Okul yöneticilerinin liyakate dayalı olmadan seçilmesi, aslında sorunların kaynaklarından birisidir. Bir öğretmen veya bir öğrenci kendisinden daha donanımlı, yeterli, iletişim kurabilen, onların isteklerini gerçekleştirmelerine yardımcı olabilecek, onların önünü açacak bireydir okul yöneticisi. Aksi durumda bu büyük bir emek israfıdır. Öğrenci, öğretmen ve diğer yöneticiler açısından.

Milli Eğitim Bakanlığı bünyesindeki tüm yöneticilerin seçimi ve atanması, görevlendirilmesi için bir sistem geliştirilmelidir. Tüm kademedeki yöneticiler için. Bakan yardımcıları, genel müdürler, daire başkanları da dahil olmak üzere. Bakın orduda Astsubay seçim süreci, teğmenlerin, yüzbaşıların, albayların atama ve yükselmeleri kaç kez değiştirilmiş? Okul müdürü ile bu görevlerin hiçbirini eşleştirmiyorum ama sadece daha üst yöneticilerin de seçim, atama ve yükselmelerinde açık, şeffaf ve hesap verebilirliğe dayalı bir sistem oluşturulması gerekmektedir.

Eğitimde kalite ve standartlar ne anlama gelmektedir?

Aslında eğitim kalitesi eğitim amaçlarının belli ilke, standart veya kurallara uygun olup olmadığının belirlenmesi ve buna yönelik değerlendirme yapılmasi gereklidir. Aslında standart, bir işin en az hangi düzeyde olması gerektiğini belirtir. Burada önemli olan elde ettiğimiz eğitimin bizim amaçladığımız gibi olup olmamasıdır. Amacımıza yönelik ise, doğru yolda olduğumuzu gösterir.

Burada başarı kavramı, daha önce ifade ettiğimiz gibi okulun amaçlarına ulaşmasını, öğrencilerin iyi insan, iyi yurttaş, üretken, ülkesini seven, dünyaya açık ve mutlu bireyler olmalarını sağlamaktır. Sistem bütünlüğü içinde bunun denetlenmesi gerekir. Bu olmuyorsa, neden olmadığına dair karar almak gerekir. Yani her okul ve kademe için soracağımız sorular; kaç öğrenci başladı, kaçı bitirdi, nasıl tamamladılar, tamamlamayanlar niye tamamlamadılar, hangi yöntem, materyal ve araçları kullanarak bunları gerçekleştirdik, aksayan yönler neler, nasıl bunları geliştirebiliriz? Bunları izlemek ve değerlendirmek için uzmanlardan oluşan ve bunu toplumla paylaşan bağımsız birimlerin olması gerekir. Bu da hesapverebilirliği sağlamalıdır.

Üniversitelerimiz hakkında genel olarak neler söyleyebiliriz?

Üniversiteler açısından ciddi bir gerileme döneminde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunu üniversite sıralamalarında üniversitelerimizin durumunda görüyoruz. Ben sadece sıralamalara inanan bir insan değilim ama diğer akademik, mali ve idari göstergelere baktığımızda bunların çok kötüye gittiği açıktır. Bunlar üniversiteler için olmazsa olmazlardır. Aksi halde biz lise eğitiminden bile söz edemiyor olabiliriz. Öyle bir lise eğitimi verirsiniz ki üniversitede verilen eğitimden bile iyi olabilir.

Yükseköğretimde sayısal olarak büyüme tabii ki var. Ancak, sayı her zaman niteliği birlikte getirmiyor. Akademik olarak birçok ölçütü ele alalım. Örneğin, uluslararası etki değeri yüksek dergilerde yayınlanan makale sayısında düşüşler var.

Akademik özgürlük açısından gerileme var.

Yurt dışına beyin göçü hızlanmış durumda.

Üniversitelerde atama ve yükselmelerde çok ciddi liyakat sorunları bulunuyor.

Atama ve yükselmelerde yabancı dil bilgisi ve diğer yayın koşullarında sürekli gerilemeler yaşanıyor.

Öğrenci sayısı çok fazla ve bu her alanda niteliği olumsuz etkiliyor.

Açıköğretim güncel değil ve çok fazla açıköğretim öğrencisi var.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. 

Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...