Millî Eğitim Bakanlığı eski Müsteşarı Prof. Dr. İsmail Bircan ile eğitim, kalkınma, verimlilik ve eğitimde sorunlar/çözümler üzerine konuştuk.

“PISA sınavlarında 37 OECD ülkesi arasında sondan 36.olduk. Eğitim bireyi aynı zamanda özgürleştirir, geliştirir, sorgulamayı sağlar, ahlaki, etik ve milli değerlerimizi öğretir. Eğitimin çözüm gerektiren birinci sorunu kaynak sorunudur. Eğitimde öncelikli 2.sorun öğretmen yetiştirme ve istihdamı sorunudur.”

“Genel bütçeden ve GSYH’dan gerekli kaynakları eğitime ayırmazsanız eğitimde hiçbir sorunu çözemezsiniz. Ne atanamamış öğretmenler, ne çağdaş müfredat geliştirme, ne yetersiz öğretmen ücretleri, ne dijitalleşme, ne okulda sosyal devlet olarak öğrenci beslenmesi, ne de okullarda temizlik ve hijyen sorunları. O halde toplam eğitim harcamaları için bu sektöre en az GSYH’dan %3.4 pay yerine 5-6 yıl süre ile %7-8lerde bir oranda kaynak ayırmak gerekecektir.”

Dünya hızla değişim geçirirken Türkiye ekonomide, sağlıkta, adalette, eğitimde, sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedir. Kalkınma için nitelikli insan kaynağı yetiştirmesi beklenen eğitim sektörü güncel ve teorik sorunları nelerdir?

Gerçekten son 20 yılda eğitim sistemi çok büyük gerilemeye şahit oldu. Aynı partiden 7 bakan değişti. Her değişimde farklı uygulamalar yapıldı. Bir bakanın yaptığını gelen bakan değiştirdi. Eğitimci olmayan bakanlar görev yaptı. Cemaatlere tavizler verildi. Fatih projesi eğitim ve öğretimde ön görülen amacına ulaşamadı. İhtiyaçlar dışında çok sayıda imam hatip okulu açıldı. Genelde eğitimin kalitesi son derece düştü. Nitekim PISA sınavlarında 37 OECD ülkesi arasında sondan 36.olduk. Kalabalık sınıflar, öğretmen sorunları devam ediyor.

Siz nasıl bakıyorsunuz bu duruma? Nasıl bir değerlendirme yaparsınız? Paylaşır mısınız?

Elbette. Eğitimin ekonomi bilimindeki tanımıyla başlamak istiyorum öncelikle. Zira her bireyin eğitimle bir meslek sahibi olması ve istihdamda yerini alarak, katma değer yaratması ve yaşamını sürdürmesi beklenir. Eğitimde yer almayanlar ise iş bulmada sıkıntı çekecek ya da düşük ücretle çalışmaya razı olacaklardır. Ekonomiye göre eğitim, büyük kısmı üretken olan insan kaynaklarının üretim sürecinde yerlerini alabilmeleri için yapılan her türlü etkinliktir.

Eğitim bireyi verimli kılar, verimli olan birey ise aldığı eğitime paralel kaliteli üretim yapar. Zira eğitim bireyin gelirini artırır. Akademisyenler; Becker (ABD); Eicher (Fransa); Sturulimin (Rusya),farklı dönemlerde yaptıkları araştırmalarda,  eğitim düzeyi arttıkça bireyin hayat boyu gelirlerinin de arttığını hesaplamışlardır. Eğitim ile ekonomik kalkınma arasında da pozitif bir korelasyon vardır. Nitekim kalkınma planlarında eğitimin önemi ve kalkınmanın en önemli girdisinin iyi yetişmiş nitelikli insan kaynağı olduğu vurgulanmıştır. Bir zamanlar Güneydoğu Asya kaplanları denen Japonya,  Singapur, Güney Kore, Taiwan vb. ülkeler eğitime GSMH’dan %7-8’ lerde pay ayırarak kalkınmışlardır. Unutmamak gerekir ki Kore savaşı sırasında asker gönderdiğimiz yıllarda Güney Kore’nin GSMH’sı Türkiye’den oldukça düşüktü. Bugün Güney Kore’nin milli geliri Türkiye’den 3.5 kat daha fazladır. Bu durumu bu ülkeler eğitime daha fazla kaynak ayırarak sağlamışlardır.

Eğitim bireyi aynı zamanda özgürleştirir, geliştirir, sorgulamayı sağlar, ahlaki, etik ve milli değerlerimizi öğretir. Nesiller arasında kültürel değerlerimize sahip çıkmanın erdemini öğretir. Kısaca insan olmanın ne anlama geldiğini sorgulatır. Zira insan akıllı, irade ve vicdan sahibi bir varlıktır. Bu melekelerimizin doğru ve yerinde kullanılmasında roller üstlenir. Bilgiyi kullanmayı ve bilgi üretimini teşvik eder. Eğitimsiz bir milletin tutsak olduğunu belirten Büyük Önder Atatürk şöyle der: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek topluluk halinde yaşatır, ya da bir milleti tutsaklığa ve yoksulluğa terk eder”

Hızlı teknolojik, sosyal ve ekonomik değişim ve gelişmeler, endüstri 4.0 ve nihayet, akıllı toplum 5.0’ın hızla gündeme girmesi, her alanda dijtalleşme ve yapay zeka uygulamaları ile, günümüzde eğitimli insan kaynağının önemi çok daha fazla ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, çalışan profili de değişim göstermiştir. Böylece, rekabetçi, iyi yetişmiş, evrensel kültür değerlerini kavrayabilen, verimli, katılımcı, işini iyi yapan, sorumluluk sahibi, sorgulayan, araştıran, yenilik (inovasyon) yapabilen çalışan tipi ortaya çıkmıştır.

Tüm bu yetkinlik ve değerlerin hızlı değişen teknolojik ve ekonomik ortamda kullanabilmesi için bireyin eğitim hakkına sahip çıkması gerekir. Eğitim hakkına, çocukluğunda ailesi sahip çıkacaktır. Yetişkin olduğunda da bunu BM İnsan Hakları Beyannamesinde ve Anayasa’da güvence altına alınan bir “insan hakkı” olarak bizzat kendisi eğitim hakkını takip ve talep edecektir.

Ekonomik kalkınma, bir ülkenin toplumsal yapısını belli politikalarla etkileyerek, değiştirme ve geliştirme çabasıdır. Ekonomik büyüme ise, bir ülkenin toplam üretim kapasitesinin artırılması, dolayısıyla aynı miktardaki üretim faktörlerini kullanarak daha fazla mal ve hizmet üretilmesidir.

Ekonomik büyümeyi belirleyen faktörler nelerdir?

Nitelikli insan kaynağı, sermaye, doğal kaynaklar, teknoloji ve eğitimle elde edilen bilgi birikimidir. Tüm bu üretim faktörlerin kullanan, yöneten ve üretimi gerçekleştiren temel öge iyi yetişmiş insan kaynağıdır. Ülkelerin kalkınmışlık düzeyleri için kişi başına düşen milli gelir vb. göstergelerle birlikte, onların sahip olduğu eğitimli insan gücü oranları da önemli bir kriterdir. Eğitim, kalkınmanın en etkili araçlarından biri olduğu için en değerli yatırımın insan kaynaklarına yapılan yatırım* olduğu fikri kabul görmektedir. Eğitim, bireysel gelişmeyi sağladığı gibi toplumsal, ekonomik ve sosyal kalkınmayı da sağlar.

Nitekim BM İnsani Gelişme göstergeleri arasında o ülkedeki eğitime erişim olanakları ve okullaşma oranları yer almaktadır.

Eğitim düzeyi yükseldikçe, elde edilen gelir de o oranda artmaktadır. Nitekim, istatistikler de bunu doğrulamaktadır. O nedenle eğitim verimli midir? sorusundan çok, eğitim niçin verimlidir? sorusu daha doğrudur. Verimlilik kavramı insanlık tarihi kadar eskidir. Verimlilik genel olarak, üretilen mal ve hizmet miktarı ile bu mal ve hizmet miktarının üretilmesinde kullanılan girdiler arasındaki orandır. Verimlilik, kısaca bir üretim süreci sonunda elde edilen çıktı ile bu çıktıyı elde etmek için üretimde kullanılan toplam kaynaklar arasındaki ilişkidir.  Dolayısıyla, verimliliğin üretimdeki rolü ile verimliliğin ülkelerin refah artışı üzerindeki rolü günümüzde tüm çevreler tarafından kabul edilmektedir. Gerek ulusal ekonomide, gerekse işletmeler düzeyinde sağlıklı ve sürdürülebilir büyüme ve inovasyon verimlilik artışlarıyla mümkün olmaktadır. Kaliteli eğitim sürekliliği sağlansa, öğrenciler okulda kaliteli ve nitelikli eğitim alsa, dershanelere olan ihtiyaç da ortadan kalkacaktır. Böylece aynı dersler için iki kere harcama yapılmamış olacaktır. Kaynak verimliliği de artacaktır.

Hocam çok uzun bir giriş olmadı mı?

Buraya kadar niçin geniş bir giriş yaptım biliyor musunuz? Bana göre eğitimin çözüm gerektiren birinci sorunu kaynak sorunudur. Genel bütçeden ve GSYH’dan gerekli kaynakları eğitime ayırmazsanız eğitimde hiçbir sorunu çözemezsiniz. Ne atanamamış öğretmenler, ne çağdaş müfredat geliştirme, ne yetersiz öğretmen ücretleri, ne dijitalleşme, ne okulda sosyal devlet olarak öğrenci beslenmesi, ne de okullarda temizlik ve hijyen sorunları. O halde toplam eğitim harcamaları için bu sektöre en az  GSYH’dan %3.4 pay yerine 5-6 yıl süre ile %7-8lerde bir oranda kaynak ayırmak gerekecektir. Eğitim için başta devlet (MEB+YÖK) harcama yapmakta, belediyeler kaynak ayırmakta, öğrenci velileri ve eğitim alanlar, eğitimle ilgili vakıflar, dernekler ve gönüllü bireyler harcama yapmaktadır. O nedenle Türkiye, 6-18 yaş grubunda bulunan zorunlu öğretim ve lise öğrencisi 19 milyon, yükseköğretimde ise 8 milyon olmak üzere toplamda 27 milyon her kesimden öğrenciye kaliteli eğitim veremeyecek bir ülke midir? Kesinlikle hayır. Ancak buna imkanı vardır. Yeter ki  GSYH’dan eğitime yeterli kaynak ayrılsın.

 Böylece yetersiz öğretmen maaşlarından, atanamayan öğretmenlere, eğitimde teknoloji kullanımından, öğrenci beslenmesine, okullarda temizlik ve hijyen sorunlarından, müfredat geliştirmeye, mesleki eğitim sorunlarına kadar, doğru bir planlama ve etkili bir eğitim yönetimi ile sorunları çözmek mümkün olur.
 Eğitimde çözüm bekleyen size göre 2.sorun nedir?

Eğitimde öncelikli 2.sorun öğretmen yetiştirme ve istihdamı sorunudur. Eğitimde teknoloji kullanımı günümüzde son derece önem kazanmıştır. O nedenle klasik eğitim yöntemleri ile değil, teknolojiyi iyi kullanan çağdaş müfredat ile bilgiyi, analiz eden ve sorgulayan insan olmayı, milli ve evrensel değerlere sahip çıkmayı öğreten nitelikli öğretmenlerle kalkınmayı hızlandırabiliriz. Zira iyi yetişmiş nitelikli öğretmeniniz yeterli sayıda değilse eğitimde beklenen nitelik artışını sağlayamazsınız. Başka bir ifade ile hem siyasi partilerin programlarında hem de hükümetin kalkınma planlarında öngörülen dünyanın ilk 10 ekonomisi arasında yer alamazsınız.

Türkiye OECD ülkeleri arasında 15-19 yaş grubunda en az okullaşma oranına sahiptir. Yaklaşık 450 binden fazla kız çocuğu okula gidememektedir. 18-24 yaş grubundaki gençlerin % 32.2 sine ne okulda ne de istihdamda yer almaktadır. Üniversite mezunlarının işsizlik sorunları çözülememiştir.

Öğretmenlerin atama ve yer değiştirme sorunları yanında diğer kamu görevlilerine göre daha düşük ücret aldıkları yadsınamaz. Köy okullarının kapatılması ve taşımalı eğitime geçilmesi beraberinde çok sayıda sorun getirmiştir. Oysa ki öğretmen köyde aynı zamanda kültürleşmeyi sağlayan bir aydınlatıcı idi. Aydınlanma Cumhuriyetle birlikte köylerimizde de hız kazanmış bir kalkınma süreci idi. O nedenle öğretmenlerin yetiştirme, atama, düşük ücret, yer değiştirme ve özlük haklarındaki sorunlar çözülmeden eğitimden beklenen sonuç alınamaz. Son yıllarda diğer kamu görevlilerine göre ihmal edildikleri de yadsınamaz.

Hemen hemen üniversitelerin büyük çoğunda eğitim fakültesi bulunması ve giderek mezun sayılarının artması nitelikli öğretmen yetiştirme ve atama sorunlarına yol açmıştır. Oysa okul çağı nüfus, sınıf sayısı ve bu sınıfların okuyacağı gerekli derslik sayıları ile her yıl emekli olabilecek öğretmen sayıları ile ilişkilendirerek öğretmen insan gücü tahminleri yapabilirsiniz. Eğitime daha fazla kaynak ayırarak atanamamış öğretmenleri sözleşmeli çalışanlar da dahil olmak üzere köy okullarını da açarak atayabilirsiniz. Yeter ki eğitim kaynak ayırma ve planlama açısından 5-6yıl öncelikli bir sektör olsun. Günümüzde 11 hava limanı çalışmamakta, geçmediğimiz köprü ve otoyollara para ödemekteyiz. Kısaca önceliğimiz eğitim sektörü olduğunda sorunları çözme hızlanacaktır.

Öğretmenlerin hizmet içi eğitim ve denetim süreçlerindeki iyileşmeler yapıldığında sistemin verimliliği artacaktır. Öğretmen evlerindeki yönetim ve hizmet kalitesinin iyileştirilmesi de hem çalışan hem de emekli öğretmenlere daha fazla sahip çıkıldığının göstergesi olacaktır. Çünkü öğretmen olmazsa eğitim olmaz.

Eğitimde üçüncü temel sorun nedir sayın hocam?

Eğitimin çözülmesi gereken önemli diğer bir sorun müfredattır. Kısaca öğrenciye hangi bilgiler aktarılacak bunun için hangi süreçler gerekecek, öğrencinin yaşam boyu kullanmayacağı bilgileri nasıl ayıklarız, doğru bilimsel bilgiyi nasıl öğretiriz bu sorulara yanıt arayarak müfredat geliştirmemiz gerekir. Son yıllarda okullarda andımızın kaldırıldığı, ders kitaplarına Cumhuriyetimizin bazı temel değerlerinin kaldırıldığını ve ders kitaplarında bazı yanlış bilgilerin yer aldığını görüyoruz. Çağdaş sistemde öğrencilere ne sorulacağı değil, onlara nasıl düşünmeleri ve nasıl problem çözmeleri gerektiği öğretilmesi esastır. O nedenle okul, aile işbirliğinin sağlanması yanında öğrencilere eleştirel düşünmenin de öğretilmesi, gelecekte siyasi arenada farklı görüşlere sahip politikacıların eleştirilere olan bakış açısını ‘fiziksel güç’ gösterisinden çıkartmasını da sağlayacak, sorunun çözümüne odaklanmayı da kolaylaştıracaktır. Kısaca, müfredatın yeni gelişmelere göre güncellenmesi, çağdaş gelişmelere göre yapılmalıdır. Milli değerlerimizi dikkate alan bir yaklaşımla Üniversitelerle bilimsel işbirliği yaparak geliştirmeleri gerekir.

Sayın Bircan,  eğitim sisteminde diğer eğitim faktörleri sorunlarından (girdilerinden) bahseder misiniz?

En önemli ve demografik olarak sistemin en büyük grubu geleceğimiz olan öğrencilerimiz değil midir?

Elbette. Bütün eğitim kademelerinde toplamda 25 milyon öğrencimiz var. Bu sayı çok Avrupa ülkesi nüfusundan daha fazladır. Öğrencilerin başta yurt ve beslenme ihtiyaçlarının giderilmesi öncelikli sorunlar arasındadır. Türkiye’de 2020 verilerine göre şehirlerde yaşayanların oranı % 93, köy ve beldelerde yaşayanların oranı ise %7dir.Dolaysıyla ilk ve ortaöğretim ile yükseköğretimdeki öğrencilerin yurt sorunlarının boyutu devletin yeteri kadar yurt ve yatılı okul yapmaması nedeniyle özellikle dar gelirli ailelerin çocukları, cemaat ve tarikat yurtlarına mecbur kalmaktadırlar. Oysa devlet ortaöğretim ve yükseköğretim öğrencileri için ihtiyaca göre yurt yapıp, işletebilir. Zira Anayasamıza göre Türkiye, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Ekonomik olmayan yatırımlar yerine geleceğimiz olan çocuklarımıza yatırım yapmamız çok mu zor?

Öğrencilerimizin bu enflasyon ve şiddetli hayat pahalılığında çok daha fazla önem kazanan güncel bir sorunu ise beslenme sorunudur. Biliyorsunuz üniversitelerimiz Yükseköğretim öğrencilerine maliyetine veya çok az üstünde ücretle yemek vermektedirler. Kısaca devlet tarafından öğle ve akşam yemekleri sübvanse edilmekte ve yemekler yaklaşık 6.00 TL ile 25.00 TL civarında değişmektedir. O halde zorunlu olan ilköğretim ve ortaöğretimde devlet öğle yemeği veremez mi? Elbette  isterse verir. Bu bir sosyal devlet olabilme becerisidir aynı zamanda. Şöyle basit bir hesap yapalım.19 milyon öğrenciye her öğün 25 TL ye yemek versek tatilleri çıkardığımızda yılda öğrenci başına 4000 TL lik bir harcama yapmamız gerekir. Devlet bunu bütçeye koyabilir ayrıca çok sayıda istihdam hem beslenme, hem de barınma için kamu tarafından yaratılmış  ve ekonomiye canlılık kazandırılmış olacaktır. Kısaca devlet sosyal devletliğini göstererek ülkemizin geleceği olan öğrencilerimizin, ilk ve orta öğretimde, barınma ve beslenme sorunlarını çözmelidir. Buna kesinlikle gücü vardır. Yeter ki bunu bir eğitim politikası  olarak benimsesin ve uygulasın.

Sayın hocam, bir de eğitim felsefesi ile ilgili olarak neler söyleyebilir siniz? Onu kısaca bir açar mısınız?

Eğitim felsefesi bir ülkedeki adı üstünde milli eğitim sistemimin ve kuramlarının geliştirilmesi için önemli bir disiplindir. Ülkenin değerleri ve bunların sisteme nasıl kuramlar halinde yansıtılacağına yönelik olgular içerir. Kısaca eğitimcilerin, sahada olan öğretmenlerin ve eğitim yöneticilerinin  (Mili Eğitim bakanından okul müdürlerine kadar) eğitimi bütün yönleriyle görmelerini sağlar. O nedenle eğitimin uygulama boyutu yanında ayrıca,  kuramsal boyutu çok önemlidir.

Eğitim sisteminde değinmediğimiz okul binaları, araç gereç, laboratuvar, spor salonu, Kültürel aktivitelerde ortaya çıkan ya da çıkabilecek sorunlar eğitime ayrılar bütçe kaynaklarının ihtiyaca cevap verecek düzeye gelmesi ile çözülebilecektir.

Bu yüzden liyakatlı okul yöneticilerine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bazı okul yöneticileri ile  bazı üniversite hocalarının ilgili olmayan konularda gereksiz ve yanlış konuşmaları, eğitim yönetimini zora sokmakta, sorunların üstüne gidilememektedir. Bu yüzden eğitimde diğer sektörlerde olduğu gibi konusuna hakim, iyi yetişmiş ve deneyim sahibi liyakatlı yöneticilere eğitimde daha fazla ihtiyaç vardır.

Şahin Bey, bu röportajda ilk ve orta öğretimdeki eğitim sorunlarına ve çözümlerine değinmeye çalıştık. Ancak yerimizin darlığı nedeniyle yükseköğretimle ilgili bir değerlendirme yapamadık. Son yıllarda dünya sıralamalarında önceden olanın aksine ilk 500 e giren üniversitemizin olmaması, doçentlik sözlü sınavının kaldırılması, yabancı dil barajının 55 e düşürülmesi, liyakatsiz yönetici atamaları, üniversite özerkliğinin önündeki engeller, YÖK  ilgili sorunlar, bilimsel yayınların yetersizliği, gibi pek çok soruna değinmemiz olanaksız oldu. Uygun olursa yükseköğretimi ileride başka bir röportajda değerlendiririz. Ne dersiniz?

Sonuç olarak Türk Eğitim Sisteminin sorunları her zamankinden fazladır. Sistem gerileme göstermiş, liyakat diğer kamu alanlarında olduğu gibi göz ardı edilmiş, eğitim kalitesi bütün kademelerde gerilemiştir. Ancak sorunlar; liyakatli eğitim yöneticileri ile nitelikli öğretmen yetiştirme ile öğrenci ve öğretmenlerin sorunlarına sahip çıkma ile kısaca eğitimi kaliteli ve çağdaş hale getirmekle mümkündür. Çünkü eğitim ekonomik ve sosyal kalkınmanın motorudur. Bireyi özgürleştirir, sorgulamasını sağlar ve geliştirir.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...