Eskiden, ilaçlar olmadığı bir dönem tavuk suyuna çorba vardı, ketçap vardı!

Ketçabın bir de varoluş hikayesi vardı. 

Birgün anne domates, baba domates ve bebek domates yolda yürüyorlarmış. Baba domates bebek domatese hızlı olmasını ve kendilerine yetişmesini istemiş. Bebek domates hantal ve şişko olduğu için anne ve babasını geriden takip etmeye devam etmiş. Baba domates sinirlenip dönmüş ve bebek domatesi yakalayıp onu sıkmış ve “catch up, catch up! “ demiş.

Böylece “ketçap” ortaya çıkmış!

Tabii ki Ucuz Roman’dan bir hikaye! 

Konumuza dönersek şimdilerde ham maddesi domates olarak kullanılan ketçabın o zamanlar içeriğinde, istiridyeden tutun da cevize, hamsiye, limona, mantara kadar çeşitleri vardı.  

İshal, hazımsızlık, sarılık gibi hastalıklarda domates hapı olarak kullanılıyordu.

İlaç yerine gelebilecek bütün malzemeleri doğadan sağlıyorlardı.

Eski toprak deyimi de nerden geliyordu! 

Eski topraklar ilaçlarla mı keserdi ağrısını! 

Zehir de pan zehir de doğanın içinde vardı!

Sonra ilaçlar geldi!

İyileşmek umuduyla kimyevi bir şeyleri hayatımıza aldık! 

Ya da birileri hayatımıza soktu!

Kapitalist düşünceler git kafamdan!

Yaralar iyileşmez oldu. Paralar da yetmez! 

Yetmeyen paralarda, bin bir emekle alınan evler, arabalar vardı…

Ne zorluklarla edinilmiş mallar,sağlığın iyileştirilmesi uğruna, bir tutam umutla satılıyordu. 

Peki sağlık kazanılıyor muydu? Belki. Bazıları…

Parayla saadet olmaz lafının da burdan geldiğini var sayarsak pek manidar kalıyor!

Sporla, doğayla,doğal olanla kendimize bir iyilik yapmamız gerekiyor! 

Sağlığımızdan geri kalmak istemiyorsak “catch up”!