Türkiye’nin yakın tarihini derinden yaralayan ve en önemli olaylarından biri olan Marmara Depremi’nin 24.yılındayız. 17 Ağustos 1999 depremi…

Sesimi duyan var mı? 

Her birimizin aklına ve yüreğine yumruk gibi yer edinen o cümle! 

Yaşanan travmaların, acıların, maddi manevi her türlü kaybın uzunca süre yaraları sarılamamışken, dünya çapındaki en ölümcül deprem olarak tarihe, bir yenisi daha eklendi.

6 Şubat 2023 depremi… 

Gölcük depreminin iki katı büyüklüğündeki ve gücündeki Kahramanmaraş depremleri,Türkiye’de en çok can kaybına yol açarak, dünya çapındaki en ölümcül deprem olarak kayıtlara geçti.

Birbirimizi çekip çıkarmaya çalıştık enkazların altından...

Aradan geçen zaman,yaşantımızı normalleştirse de hala yutkunarak andığımız, içimizde paramparça enkazlarıyla yaşamayı öğrendiğimiz birer acı olarak hafızamıza kazındı. 

17 Ağustos depreminde çöken evler için açılan davaların çoğu zaman aşımına uğradı ve kimse sorumlu tutulmadı. 

 6 Şubat depreminin yaralarının sarılması da uzunca bir süre pek mümkün görünmüyor.

Depremleri önlemek mümkün değildir, ancak felaketlere dönüşmesi önlenebilir.

Ön görülebilir her şey önlenebilir. 

Kendi kendimize verdiğimiz zararı doğa bize vermedi!

Doğanın doğasında depremler, seller…hep vardı. Bu nedenle de bunlara doğal afet denir. 

Yapılaşmaların kontrol edilmesini,sıkı takibinin yapılmasını,afet sonrası yönetimin çok ciddi hazırlıkta bulunmasını ve deprem ülkesi olarak bu konunun hassasiyetine önem verilmesini arzuluyorum.

Sesimizi duyan var mı? 

17 Ağustos ve 6 Şubat depremlerinde hayatlarını kaybedenleri saygıyla anıyorum. 

Geride kalan herkese sabır ve refah bir hayat diliyorum.

Görüşünceye dek, iyi kalın!