Geçen hafta Balkanlar’ı gezdim. Rotamız şöyleydi: Priştine, Prizren, Matka kanyonu, Üsküp, Bar, Budva, Kotor, Tiran. Rotadan çıkıp gezdiğimiz yerler de oldu. Ferizaj gibi. İnsanları çok sıcakkanlıydı. 

Türklerin Balkanlar’da tarihi anlamda ne kadar büyük bir yer kapladığını gördük. Biliyorduk ama görünce ayrıca onurlandık.

Reklamlardan ve insanların anlatımlarından Montenegro’yu çok merak ediyordum. Keyifle çıktığımız yolculukta hayranlıkla izlediğim şehirler oldu. Örneğin Durres,Arnavutluk. Sahil yolunda insanlar keyifli yürüyüşlerle Pasifik Okyanusu’nun keyfini çıkarıyordu. Sanatla döşenmiş caddeler,bakımlı yollar ve yeşilliğine dokunulmamış aksine aralara binalar sıkıştırılmaya çalışılmış.Binalaşmaya resmen doğa izin vermemiş. İnsanlara kalan da onlarla yaşamayı öğrenmek olmuş. Tadından yenmez bir güzellikte.

Bir diğer şehir Üsküp. Şehre girişten itibaren büyük heykelleri ile heyecan yaratan,tarihi her adımda göreceğiniz keyifli bir yer. Şehrin içinde insanlar küçük kalmış. Devasa heykelleri,çeşmeleri,uzun ara sokakları ve meydanıyla adeta mimarisi hayat bulmuş. Gördüğünüz çoğu şey şehre güzel bir büyü katmış. Her gittiğimiz şehirde yerel bira denemeleri yapıyoruz. Buranın yerel birası da fena değil. En çok Georgia’nın birasının tadı damağımızda kaldı.

Tiran’a da gittik. Şehir girişte bir hüsran gibi geliyor ancak her noktasında yapılaşma ve yenilenme izlerini görebiliyorsunuz. Tiran merkez de hayal ettiğinizin çok çok üstünde bir yer çıktı. İnsanların keyfili olması da cabası. Aklımda kurduğum çoğu şey gördüklerimle çelişiyor. Tiran inanılmaz güzel. Halk için meydanlar ihmal edilememiş. Sokakları ve caddeleri aşırı neşeli. Trafik lambaları ve tabelaları sizlerle konuşuyor. Çok küçük detaylarla döşenmiş ancak insanı gülümsetmeye yeten ve merak uyandıran gezilesi bir başka güzel yer.

Kadınlar giyim konusunda Priştine’den tutun da Elbasan’a kadar oldukça modern. İşkodri’de bisikletle gezen çok fazla kadın var. Onları gördükçe heyecanlandım. İnsanlar giyimleri ile yargılanmıyor. Kapalı olması bisiklet sürmesine engel değil. Farklı bir durum da değil onlar için. Keyiflendim. Herkes huzurlu görünüyor. İşkodri’de  fena bir şehir değil elbet ancak şehrin bazı bölümleri terk edilmiş gibi. Evler boşaltılmış yıkık dökük. Merkeze gelince boydan boya uzanan bir caddeleri var. Kafelerle döşenmiş keyfili bir alan. Halk için ideal bir düzen.

Oradan Ohrid’e geçtik. Ohrid’e giden yol iki buçuk saat boyunca bir dağın çevresiydi. Bitmeyen dağ yolu bizi biraz korkuttu. Akşam saatlerinde bu dik yamaçlı ve bol virajlı yol tercih edilesi değil. Yolun sonunda,vardığınız noktada Ohrid’in büyük gölüyle karşılaşıyorsunuz. Bir nebze de olsa insana geldiği o yolu unutturuyor. Keyifle balık tutan amcalar, sahilde koşu yapan insanlar, teknelerde çalan iskoç müzikleri…Turistin çoğunluğu da tahmin edersiniz ki Türk.

Gezdiğimiz çoğu yerde fazlasıyla Türk vardı. Burada bir kaçı ile sohbet ettik. İstanbul’da çalışıyor ve yaz ayları Ohrid’teki evlerine geliyorlarmış. Bence gezilesi ancak tatil için tercih edilecek bir konumda değil. Ve Kotor… En çok merak ettiğim ancak vardığımda hüsrana uğradığım şehir. Muhteşem doğası kalabalık turist ve trafiği ile örselenmiş. Dağın ortasında yeşillerle çevrili, Kotor körfezi ile tamamlanmış bir yer. Yatlarla döşenmiş olan körfez,seyredilesi bir manzaraya sahip. Old town ise o bölgenin tarihe konaklık ettiği alan. Keyifli tarihi sokakları, yapıları ile görülmeye değer.

Montenegro Bar’ da hüsran. Şehirde kalacak yer konusunda önceden planlama yapmalısınız yoksa sokakta kalabilirsiniz. Turiste karşı yaklaşım bana göre hoş değil. Girdiğimiz restoranlarda kaba yaklaşımları ile dikkatimi çeken bu insanlar, çoğunlukla yerli halk. Başka ülkelerden çalışmaya gelen garsonlara da denk geldik. Birisi Türk’tü. Sohbet ederken onlarda bu durumdan yakındı. Uzun  soluklu kalmaya tercih edilecek bir yer değil. Bir hafta boyunca en büyük sorun yemek konusu oldu. Türk yemekleri bu anlamda çığır açmış. Gerçekten kahvaltı da dahil hiç bir damak zevkleri yok.  En önemli eksiğimiz bakımsızlık. Ülkece bakıma ihtiyacımız var. Halk için sosyalleşme alanlarına ihtiyaç var. Bunun için yeterli konuma ve doğaya zaten sahibiz. 

Sanatla döşenmiş şehir yaşayan şehirdir. Keyifle yaşamak için bulunduğumuz yerden sanatımızı konuşturmaya başlayabiliriz.

Tüm sevgimle.