Siyaset kurumunda tıkanma olduğu göze çarpıyor. İşte birçok ankete sonucuna göre; seçime katılmayacağının belirtenlerin ve kararsız seçmen kitlesinin önemli bir oran ulaşması bu durumun göstergelerinde birisi. Çünkü siyaset halka yeterince güven vermiyor. İnsanlar, sorunlarının siyaset kurumu tarafından çözülebileceğine dair inançlarını giderek kaybediyor. 

Bu durumun en önemli nedenlerinden biri toplumsal yararın, daha özgür ve müreffeh bir ülke için mücadele eden kadroların, siyaset sahnesinden hızla silinmesi. Bu kadroların yerini, çoğunlukla, ne yazık ki kişisel çıkarını düşünen, koltuk meraklısı, bencil kadroların aldığını görüyoruz. Adeta kendini “yar tanrı” olarak yansıtan, insanlara tepeden bakan, halkı sevmeyen, halkın acılarına duyarsız kalan, insanları hizmetçisi gibi gören bir siyasetçi tipi giderek çoğalıyor. Bunu gören yurttaşlar da, giderek ehven-i şer tercihlerde bulunuyor. Bir çok kere, bu da şerlerin en kötüsü olarak karşımıza çıkıyor.

Kuşkusuz yukarda işaret ettiğimiz siyasete ortaya çıkan kirlenmenin ve yozlaşmanın  bir çok nedeni var. Hepsini tartışmak bu yazının sınırlarını aşar. Ancak, 12 Eylülü yapan güç odaklarının siyasetle uğraşmayı en büyük suç olarak gösterip şeytanlaştırmaları ile başlayan ve sonra “ her koyunun kendi bacağında asılır” düsturu ile “malı götürmek, köşeyi dönmek” anlayışının toplumsal iklime organize bir şekilde hakim kılınmaya çalışılmasının bu durumun oluşmasında önemli bir payı olduğunun belirtmeden geçemeyelim. 

İçinde yaşadığımız atmosfer gün geçtikçe yozlaşan, duygularda dahil her şeyin ticarileştiği, benciliğin yayınlaştığı bir dönemi işaret etmektedir. Siyası alanını bu kirlenmeden ve yozlaşmadan arındırmak ertelenmez acil bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Çünkü siyaset kurumu, aşımızı, ekmeğimizi, soluduğumuz havayı  ve yaşadığımız hayatın bugününü ve yarınını tüm boyutları ile etkiyen ve belirleyen en önemli kurum.

Ortak yararı, verimli üretim ekonomisi hedefleyen, refahın hakça paylaşılmasını, sosyal adaleti ve bireyin kendisini özgürce ifade ettiği bir siyasi atmosfer oluşturmak hepimizin görevi. Paylaşımın, akılcılığın, cumhuriyet değerlerinin ve sosyal adaleti egemen olduğu bir siyasi iklim yaratmak için, sosyal medyada da dahil,  elimizdeki  tüm imkanları en verimli şekilde kullanmak hepimizin sorumluluğu.

Bugün gelinen noktada, sadece Cumhuriyet Devrimi’ne sahip çıkmak  yetmez. Bunu geliştirmemiz, derinleştirmemiz, ileriye taşımamız da gerekir. Tüketici örgütleri, çevreye ve hayvanlara sahip çıkan örgütlemeleri, yöresel kültür ve dayanışma dernekleri gibi demokratik kitle örgütleri dahil, meslek kuruluşları, sendikalar ve siyasi partiler de içinde olmak üzere tüm toplumsal ve siyasi  kurum ve kuruluşları bu amaç için daha etkin hale getirmek için ellimizden gelen çabayı elbirliği ile göstermeliyiz. Bunu başarmak çok zordur, fakat imkânsız değildir.

 

 

Unutmayalım, bir zamanlar ülkemizde adalet, onur, halkın refahı ve özgürlüğü için gözünü kırpmadan yaşamını feda etmeye hazır kuşaklar yaşadı. Paylaşmanın, aydınlığın ve özgürlüğün egemen olduğu bir siyasal ortam inşa etmek, aynı zamanda onlara olan vefa borcumuzdur.