Son yıllarda faşist hareketlerin özelikle gelişmiş kapitalist ülkelerde ulaştığı güç, halkı endişelendiren boyutlara vardı. Fransa’da Ulusal Cephe, Avusturya’da Özgürlük Partisi, Yunanistan’da Altın Şafak gibi neo- faşist örgütlerin yükselişi, bunun örneği. Son günlerde, bu ülkelerde faşist damarın ne kadar güçlü olduğunu gösteren başka belirtiler de görüldü. Ukrayna’daki Rus işgaline karşı, Ukrayna’da savaşmaya giden Neo Nazi gruplar bunun kanıtı. Bazı Avrupa ülkelerinde Rus edebiyatı ve sanatına yönelik getirilen yasaklar da akla geliyor.   

Şu anda çok güçlü görünmese de, faşizm tehlikesini ciddiye almak gerekir. Unutmayalım, birkaç yıl içinde iktidara gelen İtalyan faşistlerinin, 1919’daki ilk toplantısına ancak 145 kişi katılmıştı. Ayrıca günümüzde dünyada yaşanan siyasal, toplumsal, ekonomik, psikolojik sorunlar da, faşist hareketleri güçlendiriyor.

Faşizm nasıl yenilir?

Faşizmi yenmenin yolu, öncelikle faşizmi doğu tahlil edip, tanımaktan geçer. Bu konuda aydınlar, bilim insanları arsında ciddi kafa karışıklığı vardır. Mesela Wilhelm Reich; faşizmin, insanların ilk yetişme dönemlerinde bastırılan cinsel güdülerden kaynaklandığını ileri sürmektedir. Theodor Adorno ve arkadaşları; otoriter kişiliğe sahip ebeveynlerin çocuklarının, faşist yapıya daha eğilimli olduklarına işaret etmişlerdir. İşi daha da ileriye götürüp, Alman Nazizm’ini, Hitlerin sahip olduğu patolojik kişisel özeliklerle açıklayanlar da vardır. Oysa Versay Antlaşması’nda, Almanya’ya, kabul edilmesi çok zor koşullar dayatılmasa, 1929 Büyük İktisadi Buhran olmasa, ne Hitler lider olabilirdi, ne Nazizm Almanya’da iktidara gelebilirdi.

Ayrıca bu türden yaklaşımlarda bir parça doğruluk payı olsa bile; faşizmin ortaya çıkmasında asıl belirleyici öge, yaşanılan olumsuz toplumsal, sosyal ve siyasal    koşullardır. Faşizme karşı mücadele de, bu olumsuz koşullara karşı verilen mücadelenin ayrılmaz parçasıdır. 

Özel mülkiyeti kutsayan, canlıyı, doğayı dışlayan günümüzdeki uygarlık, her geçen daha da çürümekte, dağılmakta, çökmektedir. Kapitalizmin düzenli olarak, bir kaç yılda bir yüz yüze kaldığı yapısal krizler, Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Afganistan ve son olarak Ukrayna’da yaşananlar bunun kanıtıdır. Sistemin kâr hırsı, kaos yaratmaktadır. Bu da geniş kitleleri yoksulluğa, açlığa, ölüme, umutsuzluğa, çaresizliğe itmektedir.

Bugün, faşist ideolojinin besleneceği, güçleneceği bir iklimde yaşıyoruz. Ortaya çıkan bu muazzam öfkeyi demokrasi güçleri örgütleyemezse, ırkçılıkla beslenen faşist güçlerin bu öfkeyi örgütlemesi, büyük sermayenin de desteğiyle iktidara yürümesi, işten bile değildir. Yakın gelecekte faşizmin ayak seslerini daha çok duyacağız. Çünkü bugün dünyada demokrasiyi, aydınlanmayı, doğayı, yaşamı, özgürlüğü, eşitliği, dayanışmayı, işbirliğini savunanlar, yeni bir uygarlık inşa etmek konusunda yetersiz kalıyorlar.  

Faşizm insanı nasıl görür?

Faşizm; insanı, yetersiz ve kötü görür. Aşağılar. Koyun sürüsü gibi güdülmesi gereken iradesiz yığınlar olarak gösterir. Faşist rejimde, her konuda sonsuz bilgiye sahip, yanılmaz bir şef; toplumun ne yapacağına, insanların nasıl yaşayacağına karar verir. Şefin iradesine ve buyruklarına herkes, kayıtsız şartsız uymak zorundadır. Bu şefin adı bazen Duçe, bazen Führer’dir. gerçekte ise uyulması, karşı çıkılmaması istenen, bir avuç para babasının çıkarlardır. 

Kısacası, her ülkedeki demokrasi güçleri, faşizmin gerçek yüzünü, inatla ve ısrarla geniş kitlelere anlatmanın bir yolunu, daha da geç olmadan bulmak zorundadır.