Ukrayna Savaşı’nın başlamasıyla hakkında “beyin ölümü gerçekleşti” denilen NATO’nun yaraları sarılmış, Rus tehdidine karşı tek yürek oluvermişti. NATO’nun yıpranmış gövdesine atılan boyanın çatlaması ise pek uzun sürmedi. Almanların Ukrayna ile ekipman krizi, Türkiye ve Hırvatistan’ın İsveç ve Finlandiya’ya veto açıklaması, AB şirketlerine Rusya’dan gaz almaya devam için yeşil ışık yakılması derken konsolide olmuş NATO savaş öncesi konumuna yaklaştı.

Ukrayna Savaşı’nın kendisi NATO için iyi gidiyor. Rusya son günlerde ufak kazanımlar elde etse de karşısındaki blok askeri manada epey sağlam. Ukrayna ordusunun insan gücü zayıflamadığı gibi her geçen gün ekipman olarak güçleniyor. 40 milyar dolarlık yardım paketi ABD senatosundan henüz geçti. Modern savaşın bize gösterdiği ise taarruz edenin epey bir dezavantaj taşıdığı. ABD’nin anti tank füze stoklarının üçte birini Ukrayna’ya verdiği düşünüldüğünde Ukrayna ordusunun mühimmat ihtiyacının bir süreliğine karşılandığını söyleyebiliriz. Savunmanın teçhizat sorunu yaşamaması halinde Rus taarruzlarının Ukraynalıları kırabilmesi pek kolay değil.

Ötesinde, ABD’li ve İngiliz komutanlar, paralı askerler derken zaten 8 yıldır savaşan deneyimli ordusunun daha da sağlamlaştığı ortada. Yani Ukrayna’da Ukrayna ordusunun çok ötesinde bir kuvvet savaşıyor. Ruslar Şubat’tan bu yana 650’den fazla tank kaybettiler. Bu Fransa ve Almanya’nın tank envanterinin tamamından fazla. Kısacası, batılılar Rusya’yı askeri manada bir bataklığa çekmeyi başardılar.

Savaş ne zaman biter bilinmez, muhtemelen daha uzun da sürecek ancak galibi “tartışmaya açık” olacak. Ukrayna’nın kaybettiği toprakları geri alması kolay değil. Taarruz kabiliyetleri sınırlı bir ordu. Rusların ise Kiev’e kadar geri gelebilmesi pek olanaklı görünmüyor. Çatışma hali sona erdiğinde iki tarafın da galibiyet ilan edeceği bir durum göreceğiz.

Tabii bunlar ABD için önemli değil. Onlar uzun çatışmayla Rus ekonomisini yıpratmayı, savaşı bahane ederek Rusya’yı yalnızlaştırmayı ve Avrupa’yı enerji bağımlılığından kurtarmayı (en azından Rusya’dan) istiyorlar.

Şimdi gelelim işin NATO tarafına…

ABD Rusları epey hırpaladı doğru ama kendileri de epey yıprandı. Son yıllarda epey bir stratejist “aman Ruslarla uğraşmayın daha büyük sorunlarımız var” diyordu. Ukrayna’nın tarafsız bölge olmasını isteyenler hatta eskilerin şahinlerinden Kissinger gibileri bile Rusya ile çatışmanın anlamsız olduğunu düşünüyorlardı.

Rus ekonomisi dünya hegemonyası için ABD’yle çarpışmaya uygun değildi. Ruslar stratejik manada altın değerinde topraklarda yaşıyorlar. Halford John Mackinder’in “Kara Hakimiyet Teorisine” göre bugünkü batı Rusya ve Hazar’ın kuzeyi, sahip olunduğu takdirde dünya kontrolü getirecek bir yerdi. Dünyanın yeraltı kaynaklarının önemli bir kısmına sahip olmasının yanı sıra etrafının bataklık, dağlar ve buzullarla çevrili olması işgal edilmesini neredeyse imkansız hale getiriyordu.

Ancak Ruslar bu stratejik avantajı ekonomik bir güçle besleyemediler. Büyük bir sanayi kuramadılar. Bu tabii ki Putin’in ya da yakın zaman siyasetçilerinin hatası değil. Sovyetler Birliğinin devamı olmanın yanında getirdiği bir sorun. Putin bunun üstesinden Avrupa’yı enerji kıskacına alarak geldi. Kendisinden çok daha büyük ekonomileri kendine bağımlı kıldı.

Bugün NATO’nun en büyük sorunu da bu. Gerhard Shröder’den bu yana Almanların Rusya bağımlılığı giderek büyüdü. Bir de Fukushima sonrası nükleer korkusu başlayınca, tüm tesisleri kapatıp Rus gazını koklamaya devam ettiler. Bugün ise Rusya konusunda aldıkları tutumlar hep zoraki. Çünkü bir alternatif bulamıyorlar. Enerji sorununun yakın zamanda nasıl çözüleceği de bilinmiyor.

Bu sırada ABD’de patlayan enflasyona ve yükselen benzin fiyatlarına bir de kıtlık eklenebilir. Savaş buğday üreticisi Ukrayna’yı yıpratırken uzakta bir ülke tüm dünyadaki buğday stoğunun %40’ını biriktiriyor… Ukrayna savaşının muhtemel kazananı Çin’den bahsediyorum.

Çin, bu süre zarfında hem NATO’nun kapasitelerini tartıyor hem de politik manada ne kadar ileri gidebileceklerini ölçüyor. Ötesinde henüz hazır olmadığı Tayvan hesaplaşmasına pek dikkat çekmeden hazırlanmaya devam ediyor.

Küresel hegemonyanın sahibi Tayvan’da belirlenecek. Çin’in Tayvan’ı kontrol etmesi demek kendilerini Pasifik’ten alıkoyan ABD yanlısı zincir adaları kırması demek olacak. Aynı zamanda tüm dünyanın telefonlarımızda kullandığımız mikroçiplerini üreten fabrikaları ele geçirecek.

Çin Tayvan’ı almadığı sürece ABD hegemonyasına kafa tutamaz. Bu yüzden dünya için Ukrayna’dan daha büyük önem taşıyor Tayvan. Şu an için Çin’in amfibi kapasitesi Tayvan’a çıkarma yapmak için yeterli değil. Bu yüzden Çin’in hedefi savaşsız Tayvan’ı ele geçirmek.

Kısacası Pasifik yakın geleceğin kavga alanı olacak. Fakat Çin elindeki gücü göstermeye henüz hazır değil. Dünyanın dört bir yanında ekonomik ve diplomatik bağlarını güçlendirmeye devam ediyor. İlginin başka yere kaymasından da memnunlar. Savaşın ekonomik yükü batıyı ve Rusya’yı yıpratırken Çin işin içinden hasarsız çıkma umudunda. Bakalım bu süre zarfında ABD hegemonyasını tehdit edebilecek bir güce ulaşabilir mi?