Rusların Ukrayna sınırına yaptığı askeri yığınaklar sonucu yine gündemin en çok konuşulan konusu olası bir savaş oldu. ABD de “işgal olursa sonuçları ağır olur” demeye devam ediyor. Hatta aynı şeyi o kadar çok söylediler ki ciddiyeti de azalmaya başladı. En son “Rusların saldırması durumunda Kuzey Akımı 2 projesi kapanır” dedi Amerikalılar. Sürekli de “NATO olarak tek yüreğiz” mesajı verme telaşındalar.

Ancak gerçeklik bundan uzak gibi. İngiltere, Polonya, Baltık ülkeleri ve biraz da Fransa Rus hegemonyasından haz etmedikleri için Ukrayna konusunda netler. Ancak aynı destek Balkanlardan ve Almanya’dan gelmedi. Hırvatistan savaş çıkması durumunda Ukrayna’ya destek vermeyeceğini belirtti. Almanların durumu ise karışık.

Şöyle anlatayım. Almanya’nın meşhur Yeşiller Partisi bu sene koalisyona girdi. Liberal, biraz daha Amerikancı bir yapıdır bu Yeşiller. Olaf Scholz hükümetiyle anlaştılar, kurdular hükümeti. Almanya’nın enerji sorunu konusunda epey çelişkili ifadeleri var. Hem karbon salınımı bitsin istiyorlar, hem Nükleer tesisleri kapatalım diyorlar hem de Ruslarla kavga etmeye meraklılar. Çevrecilik konusunda istedikleri oldu. Merkel hükümeti döneminde hem nükleer tesisler kapandı hem de karbon salınımı azaldı. Ancak bu sırada Almanya, Rus gazına muhtaç bir konuma geldi. Bu nedenle şu an Rusları kızdırmayı çok istemiyorlar.

ABD’nin ise verdiği tepkiler pek caydırıcı değil. Biden’ın yaptığı bir iki gaf epey tartışıldı. “öyle büyük bir işgale kalkışmazlarsa yaptırım olmaz” dedi Biden. Yani ufak tefek askeri harekatlara ses çıkarmayız demek istiyordu. ABD medyası da “küçük” Rus işgaline Biden’dan yeşil ışık diye gördü bu açıklamayı.

Yani işin ucunda bahsettiği gibi tek yürek olamamış bir NATO ve tehditlerinin arkasını dolduramayan bir ABD var. Tamam da Putin ne istiyor?

Öncelikle ABD’nin yarattığı Rusya Ukrayna’yı komple işgal edecek, Kiev’de hükümet değiştirecek gibi bir algıyı ben gerçekçi bulmuyorum. Putin’in ne yapmaya çalıştığını anlamak için bugüne kadar ne yaptığına bakmak lazım.

2013’te başlayan Maidan protestolarından itibaren Ukrayna’yla sürekli bir dalaşma halinde Ruslar. Bu süre zarfında yaptıkları eylemlerin hiçbirini gürültüyle gerçekleştirmediler. Kırım’ın ilhakına kadar Ukrayna topraklarına “Rus üniformalı” kimseyi sokmadılar. Kırım’a girmeden önce orada öyle faaliyetler yürüttüler ki girdiklerinde Rus istemeyen kimse kalmamıştı zaten.

Putin tüm davranışlarını kendi çapında bir meşruiyet zeminine oturtmak istiyor. Güney Doğu ve Güney Ukrayna’nın “Novorossiya” denilen bir bölge olduğunu savunuyor, yani Yeni Rusya. Ukrayna’da kendilerine ait olarak gördükleri yerleri “Rusça konuşanların” çoğunluk olduğu yerler olarak işaretliyorlar. Bu Novorossiya Rusların Osmanlı’dan aldığı Kırım da dahil olmak üzere Ukrayna’nın üçte birini içeren bir bölgeydi. Putin’in Novorossiya’sı tarihi sınırların da ötesinde tabii. Moldova’nın Kuzey Doğusu olan Rus yanlısı Transdinyester’e kadar uzanan Karadeniz kıyısını kaplayan bir alan bu.

Tabii tüm bunlar Putin bahsi geçen bölgeyi “fethedecek” anlamına gelmiyor. Öncelikle şunu belirtmek gerekir, Ruslar sınırında NATO istemiyorlar. Ukrayna’yı tamamıyla ele geçirmeleri demek zaten zor tutacakları bir bölgenin sınırında Polonya ve NATO’nun olacağına işaret eder. Bu nedenle NATO ile arasında bir tampon ülke olması Rusların her daim işine gelir. Dahası Ukrayna’nın savunmasının 2014’tekinden çok daha güçlü olduğunu vurgulamak gerekir.

Rusları sevmeyen kim varsa Ukrayna safında savaşıyor. Yahudi gruplarla Nazi olduğundan hiç çekinmeden bahseden Azov müfrezesi aynı saflarda bulunabiliyor. Bir de üstüne Türk SİHA’ları ve ABD silahlarını ekleyin. Rusya’nın ordusuyla tam bir işgale kalkışması ağır kayıplar vermesine yol açacaktır. Böyle bir girişimden Rusya’nın çıkarı olası kayıplardan daha küçük gibi görünüyor. Putin’in birincil hedefi Doğu Ukrayna’daki Luhansk ve Donetsk bölgelerindeki Rus etkinliğini arttırmak ve Karadeniz’de daha ağır bir nüfuza sahip olabilmektir.

Bunlar tabii Rusların uzun vadeli planları. Şu anki askeri hareketliliği açıklamıyor. Geçen Mart ayında da benzer bir yığınak oluşmuş askeri tatbikatlar “işgale hazırlık” olarak yorumlanmıştı. Putin bunu yaparak hem NATO içindeki çatlakları belirginleştiriyor hem de büyük işgal tehdidiyle olası daha küçük çaplı operasyonlara verilecek tepkiyi azaltıyor. Dahası NATO’yu adım atan değil tepki veren tarafta tutmayı başarıyor. Anlaşılan o ki Putin’in hamleleri karşı cephenin caydırıcılığına göre şekillenecek. İzleyip göreceğiz.