Podcast’in giderek yaygınlaştığı bu günlerde batı dünyasında popüleriği tavan yapmış bir fenomen ortaya çıktı; Joe Rogan. Bu podcastçi ağabey o kadar çok takip ediliyor ki izlenmeleri CNN gibi dev kanallarla yarışır hale geldi. Yayınına çıkan kişiler o hafta konuşulacak demekti.

Eski bir Amerikan dövüşü sunucusu bu Joe Rogan. Çocukluğumdan beri piyasadadır ancak ünü podcastiyle tavan yaptı. ABD toplumunun giderek kutuplaştığı bu dönemde farklı uçlardan kişileri yayınına davet etmesiyle bilindi. Ününü de buna borçluydu. Eski CIA çalışanları mı dersiniz? Cumhuriyetçi politikacılar mı? Hatta sosyalist Bernie Sanders bile Rogan’ın tezgahından geçti.

Hatta Bernie epey de linç yedi. “Rogan’ı sağcılar izliyor, oraya çıkılır mı?” dediler. Sanders savundu kendini, “e iyi ya işte onları ikna etmek lazım değil mi?” diye.

Neyse… Tartışmalı bir figür olarak yayınlarını yapmaya devam etti bu ağabeyimiz. Önce Youtube’daydı. Sonra Spotify’a geçti. Ancak Covid-19 pandemisi üzerinden yaptığı birkaç yayın öyle noktalara gitti ki bir podcastçi nasıl hem Beyaz Saray’ı hem de İngiliz Kraliyet ailesini kızdırmayı başardı diye şaşırırsınız.

Yaklaşık birkaç haftadır Spotify’a “Joe Rogan kaldırılsın” diye baskı yapılıyor. CNN gibi kanallar yüklenirken Beyaz Saray sansür için çağrı yapıyor. Bu sırada ünlüler Spotify kaldırmadığı için şarkılarını platformdan çekiyorlar. Peki bu kadar gürültü koparan sebep ne? Aşı dezenformasyonu.

Yayınına aldığı son birkaç konuk onu bu yangının içine itmişti. Peki kimdi bu konuklar? İnternetteki rastgele komplo teorisyenleri mi? Aşırı sağcı siyasetçiler mi? Tıp dünyasında adı sanı olmayan doktor bozmaları mı?

Pek sayılmaz… Konuklardan birisi mRNA aşısının mucitlerinden olarak bilinen doktor Robert W. Malone’du. Gelişiminde kendi payı da olan aşıların hakkında “zorunlu kılabilecek” kadar bilgimiz olmadığını söylüyordu.

Diğer bir konuk ise dünyada en çok yayını olan kardiyologlardan doktor Peter McCullough’ydu. Aşıların kalp üzerine etkisi hakkında açıklamalar yapmıştı McCullough.

İki doktorun da söylediği şeyler kan dondurucuydu. İddiaları uzun uzun yazacak değilim çünkü 2-3 saatlik bir yayından söz ediyoruz. Ancak genelinde hem aşıların güvenliği konusunda hem de pandeminin yönetimi konusunda şirketleri ve politikacıları açıkça suçluyorlardı.

İddialarda benim de şüpheyle yaklaştığım çok nokta var. Örneğin pandeminin ilk zamanlarında kullanılan “hidroksiklorikin” ilacının aslında faydalı olduğunu söylüyor doktor Malone. Ya da başka bir iddiasında 2. doz Moderna aşısı olduktan sonra kendisinde hipertansiyon başladığını iddia ediyor.

Tıbbi iddialarla ilgili yorum yapamayız. Ancak daha siyasi iddialarıyla ilgili birkaç şey söyleyebiliriz. Mesela BBC başta olmak üzere medya kuruluşlarının teknoloji şirketleriyle bir araya gelip “aşırı” olarak nitelendirilen bilim insanlarını baskılamak amaçlı “güvenilir haber insiyatifi” adı altında bir çalışma yürütmesinden bahsediyor bu doktor.

ABD’de Ulusal Sağlık Enstitüleri Direktörü Francis Collins ve pandemiyi yöneten doktor Fauci’nin bilimsel açıdan yetersiz olduklarını ve susturmaya çalıştıkları doktorlardan çok daha az bildiklerini söylüyor.

Dediğim gibi, sağlık konusunda bilim insanı olmayanların konuşması doğru değildir. Ancak konu bunun siyasete ve hayata etkisi olunca her kafadan bir ses çıkıyor doğal olarak.

Biz vatandaş olarak kime inanacağız? Bir tarafta en ufak eleştiriyi bile “aşı karşıtlığı” ilan edip sansürlemeye çalışan yönetimler, öbür tarafta da sözlerinde şimdiden açıklar bulunabilen bilim insanları.

Rogan’ın bu yayınının bu kadar ses getirmesi ise doktorların sıradan hekimler ya da komplo teorisyenleri olmaması. Bazı bilim insanları ise bu tartışmaların bilim toplulukları yerine kamuoyu önünde yapılmasından rahatsızlar. Açıkçası ben de hemfikirim. Anlamadığımız konularda taraf tutup kavga etmek anlamsız geliyor bana.

Ancak bu tartışmalar maddi çıkarlar gözeterek bilim dünyasında bile yapılamıyorsa o zaman bir sorun vardır. Doktorlarımız ön cephede canını ve emeğini ortaya koysa da uluslararası kurum ve kuruluşların pandemi sınavı epey başarısız geçti. İlk günlerde hastalık tüm dünyaya yayılana kadar “paniğe gerek yok, insandan insana bulaşmıyor” diyen Dünya Sağlık Örgütü’nden mi bahsedeyim, “maske takmanıza gerek yok, daha fazla bulaştırıyor” diyen Fauci’den mi?

2 yıllık paniğin ardından ekonomiler zora düşünce de karantina süresi kısaltıldı. Bu süre zarfında “bilime inanın” diye tekrar edilip duruldu.

Tartışma bilim değil siyaset üzerineydi. Hadi otoriter doğu ülkelerini bir kenara bırakın. Demokratik Avrupa ülkeleri hemfikir oldular mı pandemiyle mücadelede?

Geçtiğimiz günlerde İskandinav ülkeleri tüm yasakları kaldırdılar, hiçbirinde aşı zorunluluğu yok. İsrail aşı kartı uygulamasından vazgeçti. Aynı hafta içerisinde Yeni Zelanda karantina süresini 1 aya çıkardı. Önlemler daha da sıkılaştırıldı. Burada bir terslik yok mu?

Aşıların işe yarayıp yaramadığı başka bir tartışma ancak aşı zorunluluğu işe yarıyor mu onu konuşmak gerekmez mi? Bunu dayatan ülkelerle dayatmayanlar arasında vaka ve ölüm farkı göze çarpıyor mu?

Bu sırada sadece ABD’de aşı olmadıkları için işsiz kalan milyonlar var. Orduda da aşı olmayanlar işten atılacaklarmış. Zaten ekonomisi zorda olan bir ülkede kaç kişinin sefalet içinde yaşamasına sebep olacak bu kurallar?

Neyse… Bilimin insanlık için inşa ettiği sütunların arkasına saklanan dev şirketlerin aç gözlülüğü, siyasetçilerin çıkar kavgaları derken sıradan vatandaşın kafası karıştı. Joe Rogan ise aykırı sesleri yayınına çıkardıkça büyüdü. Bu sırada Spotify hala sansürlememek için direniyor. Biz ise kim haklı kim haksız anlamayız… Tarih yazacak diyelim.