Ukrayna meselesi gündemi o kadar uzun zamandır işgal ediyor ki analistlerin ve gazetecilerin yaptığı yorumlar genelde tekrara döndü. ABD hükümeti ise bitmek bilmez bir şekilde “Rusya girdi girecek” demeye devam ediyor.

Rusların sınır bölgesine yaptıkları yığınak giderek büyürken iddialar “kış olimpiyatları bitmeden Ruslar işgale başlayacak” diyordu. Bu sırada Avrupa ülkeleri vatandaşlarını tahliye etmeye başladılar bile.

Bu zamana kadar Putin’in ne istediği, ne yapacağı çokça konuşuldu. Ancak olayın büyümesinden pek rahatsız olmayan bir taraf da ABD. Biraz da onların amaçlarına bakmak gerekir.

Biden hükümeti açıkçası pek iyi geçmeyen bir yılı geride bıraktı. Pandemiyi bitirme sözünü tutamadı, ekonomi çok daha kötüye gitti, Trump’ın bozduğu ittifakları canlandıramadı, ülkesi içindeki kutuplaşmayı bitiremedi.

Genelde bir dış politika hamlesini açıklarken sadece “vatandaşı oyalamak istiyor” cümlesinin kurulmasından pek haz etmem. Dış politika genelde birden çok amaç üzerine inşa edilir. Ancak Biden için bu amaçlardan önde geleninin iç siyaseti sakinleştirmek olduğu aşikar. Bu sene ara seçimlerde hem Senato’yu hem de Temsilciler Meclisini kaybedecek gibi duruyor Biden. Ne kadar başarısız olduğu konuları değiştirirse o kadar iyi.

ABD’nin diğer bir maksadı ise “Rus korkusu” pompalayarak Avrupa’da yoluna bakmış müttefikleri tekrardan toplamak. Fransızlar Trump döneminde kendi nüfuz alanlarını yaratmak istediler. Lübnan’dan Afrika’ya birçok noktada Macron’u aktif gördük. Rusya tehdidi onları da ABD’nin yanına geri itebilirdi, en azından Biden’ın umudu bu yöndeydi.

Bir de geçtiğimiz 20 yılı kendi kendine bütün enerji kaynaklarını çevrecilik için kapatmakla geçirip Ruslara bağımlı hale gelen Almanlar var. Fosil yakıtlar azalırken ve nükleer santraller kapanırken Rus gazı giderek önem kazanmış oldu. Bir de ciddi yatırım yapılan Kuzey Akımı-2 projesi ortaya çıkınca Almanlar Rusya’ya karşı tavır alamaz hale geldi.

Biden’ın “Ruslar işgal ederse Kuzey Akımı kapanır” tehditlerini onaylamadılar. Ukrayna’ya silah yardımında bulunmadılar. Putin’in başından beri arzuladığı NATO’da çatlak yaratma planının bir parçası oluverdiler.

İşin sonunda anlaşıldı ki NATO ülkeleri, üye bile olmayan Ukrayna için doğuyla köprüleri yakmak istemiyorlar.

ABD için iki durum da kazançlı

ABD için ortaya çıkabilecek iki durum da birtakım kazançların elde edilebildiği bir durum olacak. Eğer Rusya işgale kalkışırsa hem Rusları uluslararası arenada yıpratacak birçok yaptırımın kapısı açılacak, hem verilen ciddi zayiatlar söz konusu olduğunda Putin kendi ülkesinde zor duruma düşecek hem de işgal iddialarını gerçekçi bulmayıp yoluna bakan Avrupa ülkeleri panikle ABD’ye yakınlaşacak.

Eğer Ruslar Ukrayna’yı işgal etmezse Biden uyguladığı caydırıcı politikaların başarılı olduğunu iddia edecek. Müttefiklerine “hala güçlü olduğunu” anlatacak. Putin’i durdurduğunu tüm dünya kamuoyuna duyuracak. Ötesinde “bir daha böyle tehditlerin yaşanmaması için” silah şirketleriyle birlikte Ukrayna’ya ciddi yatırımlar yapacak.

Sahi, silah şirketlerinden bahsetmişken söylemeden geçmek olmaz. Lockheed Martin gibi devlerin sponsorluğunda ciddi sayıda savaş yanlısı haberler makaleler çıkıyor. “Putin bugün şu saldırganlığı yaptı, işgal kapıda” cümleleri sponsorlu gazeteler tarafından tekrarlanıp duruyor.

Lockheed Martin’in ve Raytheon’un hisseleri “Ukrayna işgali” haberleri gündeme girdiğinden beri fırlamış gidiyor. ABD askeri nizamının bu tarz durumlarda ellerini ovuşturması yeni bir olay değil. Ancak medya üzerindeki hegemonyaları ve kendilerine karşı eskisi kadar gür seslerin çıkmaması işlerini kolaylaştırıyor.

Rusların Ukrayna’ya girip rejim değişikliği yapabilmeleri ancak ciddi kayıplarla mümkün olabilir. Bu zamana kadar sessiz bir “savaş” yapmış Rusların gürültüyle bir işgale kalkışmaları pek olası değil. İki türlü de olay yakın zamanda sonuçlanacakmış gibi duruyor. Bakalım Putin ne kadar ileri gidecek?