Albert Camus der ki; “Evet belki de mutluluğun sırrı, saçmanın anlamsızlığını keşfetmemizdir.” Saçma, birbirini tutmayan; birbiriyle bağdaşmayan düşüncelerin, anlamsızlıkların, karmaşıklıkların, hiçliklerin, tükenmişliklerin, kaybolmuşlukların, yitmişliklerin, dönüşmüşlüklerin; kaba, korkunç, kırıcı, ezici, yıpratıcı, yok sayıcı anlamsız saçmalıkların içinden mutluluk keşfetmeye çalışmak sağlıklı dimağların ürünü.. Ama egemen kültür aracılığı ile oluşturulmuş bu durumu, olumlu transformasyon ile iyileştirmek de sağlıklı dimağların ürünü..

Senaryo yazarken en rahat çalıştığım karakter; güç tapıcısı, gücü takip eden, korkak, tırsak, egemen kültürün söylemleri doğrultusunda, sorgulamadan yaşamını sürdüren insanlar. Özelikle nefret söylemlerinden tırsan bu karakterler; tırnak içinde, çoğunluğun arasında kafasını kaldırmadan yaşayıp giderler. Renksiz gibi görünen hayatlarından çok fazla malzeme verirler ki yazarken hiç zorlanmam.

Kötü karakterler sonunda her zaman kaybetmeye mahkumdur ve fakat bu karakterler hiçbir zaman kaybetmezler. Onlar zaten kayıptır, zaten yoktur. Kifayetsiz bedenlerinin hiç bir önemi yoktur.  Bilgiyi anlamadan, sorgulamadan iletirler. Bir bilgiyi anlamadan iletmek, toplumlar için en büyük facia bu değil midir? Ve günümüzün asıl sorunu bu değil mi sizce? Hayattaki varlığı hakkında bir fikri olmayan, bizi bu hale getiren sistem hakkında bir fikri olmayan insanlar haline geldik. Tükettiğini üretemeyen bir toplum haline geldik. Sadece hedonizmin etkisinde yaşıyoruz. Eudaimonia nın yarattığı mutluluğu umursamıyoruz ve hatta küçümsüyoruz. Nedir hedonizm, nedir eudaimonia? Hedonizm “keyifçilik” anlamına geliyor. Sadece beş duyu organımızın haz duyacağı bir yaşam biçimi içinde sadece kendi zevkleri için yaşamak. Eudaimonia ise yardımlaşmanın, dayanışmanın, verdiği haz. Mesela bir çocuk büyütmenin verdiği tatmin. Bir bütünün değerli bir parçası ve bütüne katkı sağlamak için varlık oluşturduğunun bilinci… Orta çağda kilise tarafından yasaklanıyor eudaimonia.. İnsanların sadece kendi için yaşaması gerektiği; yardımlaşmanın, dayanışmanın “lütfen” gerekli olduğu ama ütopik bir dünyaya aitmiş gibi bir algı oluşturuldu yüzyıllardır. “Yardımlaşmak, dayanışmak iyidir” söylemlerinin altından “herkes kendi zevkleri için yaşamalıdır” algısının koşulları oluşturuldu yüzyıllarca.. Ve geldiğimiz nokta bencilliğin zirvesi.. Ve en kötüsü de geldiğimiz nokta ile ilgili hiç fikri olmayan milyonlar var.. 

GELECEĞE NOT :

Süper kahramanlar olmasın. Beyninin ön lobunu aktif bir şekilde kullanabilen bireylerden oluşan toplumlar olsun.