Erich Fromm diyor ki; “İnsanın varoluş sorununun en sağlıklı ve  doyumcul yanıtı sevgidir. Dolayısıyla sevginin gelişimine yer vermeyen bir toplum gelecekte, insan doğasının bu temel gereksinimini gözden kaçırdığı için yok olacaktır.”

            Dünya, evren zamanına göre 9,11 saniyedir var. Henüz primitif (ilkel) varlıklarız. Ve insanlık tarihini dünden bugüne incelediğimizde, insanın sürekli olarak gelişim gösterdiğini anlıyoruz. Nedir “gelişim”? “Can”a saygı duymayı öğrenmektir.

Özellikle orta çağa baktığımızda, inanılmaz derecede kötü işkence yöntemleriyle insanların hatta toplumların katledildiğini görüyoruz. Yüzyıllarca, savaş alanlarında, bir avuç toprak için insanların birbirini öldürdüğünü biliyoruz. İnancından dolayı ya da topluma aykırı bilgileri savundukları için diri diri yakılan milyonlarca insan yer aldı tarih sayfalarında… Ve kişiler önemli değildi, toplumlardı önemli olan (kral, padişah, sözüm ona soylular, vs hariç) Bunu sanat eserlerinde de görmek mümkün. Krallar, sözüm ona soylular eğlensin diye insanlar, hayvanlarla dövüştürülüyorlardı. Hayvanın, insanı parçalayıp yemesi onlar için keyifli bir izlenceydi. Köle pazarlarında, ellerinde zincir ayaklarında pranga, çalıştırılmak için çocuklar pazarlanıyor, cinsel ihtiyaç için kadınlar satılıyordu. Günümüz dünyasında bunlar yok denecek kadar az. Diyeceksiniz ki; “Günümüz insanı yeterince gelişim gösterdi mi? İnsanlar farklı yöntemlerle hala kölelik sisteminin ürünü değil mi?” Kesinlikle haklısınız. Egemen sistem, çağdaş insanı, önüne ihtiyaç olarak koyduğu bütün ürünleri kazanmak için köle gibi çalıştırarak, o ürün sebebiyle köleleşen toplumlar yarattı. Kendi iradesiyle hareket ettiğini zanneden ama hayatının manipüle edildiğinin farkında olmayan çağdaş köleler. Bu bir gelişim mi? Bu bir gelişim süreci. Ellerindeki zinciri, ayaklarındaki prangayı kırmış olan insanlığın önemli bir kısmı, egemen sistem tarafından toplumların manipüle edilip çağdaş köleler haline getirildiklerinin farkında ve bu bilge hızla toplumlara yayılıyor. Ve bu gelişimin önünü kimse tutamaz. “İnsanca yaşamak her “can”ın hakkıdır” anlayışı, yer yüzünü hızla kaplamaya devam ediyor.

Azra Kohen diyor ki; “Akılla, mantıkla desteklenmeyen her inanç ne kadar köklü ve samimi olursa olsun, biata dönüşür. BİATIN OLDUĞU YERDE SADECE LANET DOĞAR! İnsan sorgulasın, sorgularken gelişsin diye yaratılmış, bu yüzden biat insanın doğasına tamamen aykırıdır.”

Adımın Seçil Çelebi olduğundan emin olduğum kadar eminim ki; bu topraklara, sadece sevgiyi rehber edinmiş, candaşlığı yaygınlaştıracak bir sistem geliyor. Hissi kablel vuku (hissediyorum) GELİYOR GELMEKTE OLAN.