Ad hominem nedir bilir misin? Daha önce de yazmıştım. İletişim biliminde kullanılan bir yöntem. Karalama safsatası. Bir argümana cevap verirken, argümanı eleştirmekten ziyade, argümanı ortaya atan kişinin konuyla ilgisiz bir özelliğini gündeme getirerek, haklı çıkma çabasıdır.  

Tarkan, İzmir 9 Eylül konserinin gelirlerini, Eğitim Gönüllüleri Vakfı, Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı ve yetim çocuklara bakan Darüşşafaka’ya bağışlayacağını duyurdu. Bu konserden geriye kalan da şu; koca koca insanlar, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yaptığı konuşma üzerinden, konserin başarısını gölgelemeye hatta yok etmeye çalışıyorlar. Vay efendim sen Vahdeddin’e vatan haini mi dedin? Osmanlı İmparatorluğu’na bu kadar sahip çıkıyorsan eğer neden Osmanlı’nın tarım ve hayvancılık için yaptığı ıslah çalışmalarını takip etmek, geliştirmek için mücadele etmiyorsun? Dört mevsimin yaşandığı cennet vatanımızda tarım ve hayvancılığı bitirme noktasına getiriyorsun? İnsan ihtiyaç grafiğinde açlık, ahlakın önünde gelir. Çocuğun aç kalırsa ve senin elinden başka bir şey gelmiyorsa, ahlaksızlık yapmak pahasına, ekmek çalarsın ve çocuğunun karnını doyurursun. Bir aile, bir ülkenin küçük bir profilidir aslında… Ailenin başındaki kişinin öncelikli görevi, aile bireylerinin karnının doymasını sağlamaktır, öyle değil mi? Bu çocuğum az yiyebilir ama bu çocuğum çok yesin, diye bir anlayış olabilir mi? Ülke bu noktaya gelmişken, derdimiz İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in yaptığı konuşma ve ölmüş babası olabilir mi?

Süleyman Demirel yıllar önce seçim vaadi olarak iki anahtar sözü vermişti. “Bir ev anahtarına ve bir araba anahtarına sahibi olacaksınız” diye. Süleyman Demirel seçimi kazandı ama bu taahhüt yerine gelmedi. Süleyman Demirel Cumhur Başkanı oldu. Tansu Çiller de seçim vaadi olarak aynı sözü verdi ve o da seçimi kazandı. Bu taahhüt de yerine gelmedi. Şimdi de iktidarın, uygun fiyata ev sahibi olma “şansı” verdiği bir taahhüt var ortada.  Bir milyondan fazla kişi müracaat etmiş bile!  

“Sıkılmak” o kadar değerli bir “hal”dir ki… Bizim insan organizması olarak kaybettiğimiz bir özelliğimiz ve geldiğimiz nokta da bizim sıkılmaya ihtiyacımız var. Sıkılan insan bir süre sonra düşünmeye ve üretmeye başlar. Elinizdeki, zamanınızı çalmaktan başka bir işe yaramayan bütün dijital uygulamaları bir tarafa bırakıp, kendinize sıkılmak için zaman yaratın. Bir süre sonra üretmeye başlayan beyin mutluluğa dair bütün hormonları salgılamaya başlayacaktır. Her şey beyinde başlıyor. Beyin kimyanız dengede değilse anladığınızı zannettiğiniz hiçbir şeyi anlamıyor olabilirsiniz. Kavradığınızı zannettiğiniz bilgi, aslında bambaşka olabilir.

Beyin kimyası ne demek? Hissettiğimiz bütün duygular hormonlardan geliyor. Hormonlarımız, vücudumuza aldığımız yiyeceklerle oluşuyor. Sen paketlenmiş gıdalar yiyorsan, sürekli mısır nişastası gibi zeka geriliği yaptığı onaylanmış yiyeceklerle, suni bir çok gıdayla besleniyorsan, bir süre sonra sana evrenin bütün sırları da verilse anlama yetin zayıf olduğu için anlayamayacaksın, sorgulayamayacaksın. Tıpkı şu an yetersiz beslenmeye maruz kalma halini anlayamadığın gibi… Damat ne demişti hatırla, “Biz aya duble yol yapacağız, desek bile inanacak milyonlarca seçmenimiz var” Sen bunu hak etmiyorsun.

Bir bütünün değerli bir parçasısın.

Bu değeri ancak SEN oluşturabilir, SEN muhafaza edebilirsin.